Karikatürist Mehmet Zeber’in Sanat Yolculuğu”
Sanat hayatına resimle başlayan, sonrasında karikatürle uluslararası başarılara imza atan Mehmet Zeber, 1987’den bu yana çizginin evrensel dilini kullanarak iz bırakan bir sanatçı. 44’ü uluslararası olmak üzere 85 ödülle taçlanan kariyeri, onun üretkenliğini ve ifade gücünü ortaya koyarken; emeklilik sonrası çizimlerine daha fazla vakit ayırabilmiş olması da üretiminin niteliğini artırmış. Sanatı bir yaşam biçimi olarak gören Zeber ile karikatür dünyasındaki yolculuğunu, Turhan Selçuk’un mirasını ve sanatın toplumsal işlevini konuştuk.
– Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
-1963 Söke doğumluyum, ilk orta ve lise öğrenimimi Söke’de tamamladım.1987 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi Resim bölümünden mezun oldum. 1987 yılı aralık ayında, görsel sanatlar öğretmeni olarak atandım. Çeşitli illerde çalıştıktan sonra mesleğimin son 20 yılını Balıkesir Güzel Sanatlar Lisesi’nde çalıştım, 2019 yılında emekli oldum.
2020 yılında Eskişehir’e taşındık. Evliyim, bir kız ve bir erkek çocuğumuz var. Eşim de Görsel Sanatlar öğretmenliğinden emekli oldu. İki çocuğumuz da Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu.
Karikatür yarışmalarından 44’ü uluslararası olmak üzere 85 ödülüm var. Bu ödüllerin yarısına yakınını emekli olduğum son beş yılda kazandım. Emekli olduktan sonra çizmeye daha çok zaman ayırma olanağına kavuştum.
Çalışmalarım ulusal ve uluslararası müze ve koleksiyonlarda yer aldı, çeşitli dergi ve gazetelere çizdim, ulusal ve uluslararası jüri üyeliklerinde bulundum.
Önceleri “karikatür sanatıyla ilgileniyorum” diyordum şimdi ise “karikatürcüyüm” diyebiliyorum.
– Sanatla ilk bağınız ne zaman ve nasıl kuruldu?
-Çocukluğumun en eski anılarında bile resim sanatı var ve kendimi bildim bileli, sürekli bir şeyler çizerim. Hatta okuldaki ders kitaplarının defterlerimin kıyısında köşesinde sürekli çizimler, karalamalar vardı. İyi bir örnek değil belki ama, derste bile dalıp kitabımın boş alanlarına çizimler yapardım. Biraz büyüyünce, ortaokul çağlarında yaptığım yağlıboya tabloların sayısını bilmem. Sokakta arkadaşlarım top oynarken ben çamur biçimlendirirdim. Daha okula başlamadan bile rahmetlik dedemle resimler çizdiğimi ve bundan büyük keyif aldığımı çok iyi hatırlıyorum. Sanırım genetik faktörlerin etkisi oldukça fazla.
– Bu alanda üretmeye sizi iten şey neydi? Bir kırılma anı veya ilham kaynağı var mıydı?
– Resim sanatına ilgimin hep olduğundan bahsetmiştim. Ancak karikatür sanatında gerçekten bir kırılma anı oldu. Üniversiteyi okurken o yıllar çok popüler olan Milliyet Sanat Dergisi’ni kesintisiz satın alırdım, bu dergi her sene “Abdi İpekçi Yarışması” düzenlerdi. Alçakça katledilen ilkeli gazeteci Abdi İpekçi’yi saygıyla anıyorum. Mezun olduktan sonra atama beklediğim dönemde o sene karikatür yarışması duyurusunu okudum,1987 yılı sonlarıydı. “Haydi bir de karikatür çizmeyi deneyeyim” dedim ve bu yarışmaya katıldım. İlk çizdiğim karikatürle birinci olmuştum beni karikatürcü yapan bu karikatürdür. O yıllar efsane mizah dergisi Gırgır’ı kesintisiz takip ediyordum ama nedense bu yarışmaya katılmaya karar verene kadar karikatür çizmeye hiç heveslenmemiştim ya da aklıma gelmemişti.
– Bugüne kadar ortaya koyduğunuz eserler içinde sizi en çok yansıtan neler oldu?
– Resim veya karikatür, sanat üreten herkes kendini ifade eder, fikirlerini, düşüncelerini yansıtır. Çocukluktan bugüne kadar yaşadığımız toplumun kültürü, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz veya travmalarımız ve bizde bıraktığı tüm izler bizi biz yapan etmenlerdir. Her eserde mutlaka bu izlerin olduğunu söylemek mümkündür.
Ancak şunu söyleyebilirim; sanat eğitimini almış olmamın getirdiği avantajlar da var. Ben karikatürün görsel anlamda doyurucu ve estetik değerlere sahip olmasına önem veriyorum. Bu teknikle ve tarzla yapılan çalışmalara grafiksel karikatür diyebiliriz. Bana göre bir karikatür, evinizin duvarında resim gibi asılabilir.
– Eserlerinizde Milas’tan, Ege’den, yöresel unsurlardan izler bulunuyor mu? ve Turhan Selçuk karikatür yarışması hakkında düşünceleriniz nelerdir?
-Turhan Selçuk Karikatür yarışma konuları serbest ve Uluslararası çapta olmasından dolayı yerel konulara girmekten çok evrensel temalarda gezinmek gerekiyor. Çizerler hangi ulustan olursa olsun ortak bir dili vardır o da çizgidir. Bizler de çizgilerle dünyadaki tüm insanların bu dili anlamasına ve okumasına çalışıyoruz.
14 üncüsü yapılan Turhan Selçuk yarışma töreninin iptal edilmesi beni şaşırttı. Umarım yarışma da sonlandırılmaz. Turhan Selçuk Milas için bir değerdir. Türk karikatür sanatının en önemli öncülerinden biridir ve Milaslı olması da ayrıca hemşerileri için de bir gurur kaynağı olmalı. Yerel yönetimlerin ellerinde böyle bir değer olduğunun farkına varıp giderek artan organizasyon zenginliği ile sürdürmesini bekliyoruz. Bu yarışma ile dünya çapında en çok sözü edilen prestijli yarışmalar arasında yer alması biraz çaba ile mümkün olabilir. Dünyanın pek çok ülkelerinde karikatür alanında yarışmalar, festivaller yapılıyor ve bazı organizasyonların ve yarışmaların dünya çapında çok popüler ve prestijli olduğunu biliyoruz ancak bazılarının küçük kasabada veya beldede olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım.
– Bugün sanatla uğraşmak sizce nasıl bir deneyim? İmkânlar, ilgi ve çevre açısından değerlendirir misiniz?
-Yaşadığınız yer sanata ve kültüre değer veriyorsa medeni bir yerde yaşıyorsunuz demektir. Sanatın olduğu yerde güzel insanlar vardır, huzursuz, disiplinsiz, suratsız insanlar daha azdır, çünkü sanat insanların kendilerini ifade etme tarzıdır, estetiktir, güzelliktir. Sanatın çirkinlikleri, yanlışları, usulsüzlükleri de ifade etmek gibi görevi de vardır bunu da zarif bir şekilde yapar.
Sanatla uğraşmak veya sanatçı olmak hayata bakış açısını değiştirir. Herkesin bakamadığı açıdan bakmak, başkalarının göremediği güzellikleri yakalamaktır. İzleyicilere bunu aktarabilmek de ayrı bir mutluluk ve zenginliktir.
Yerel ve merkezi yönetimlerin sanat alanında her türlü olanakları sunmak için çaba göstermesi, bütçe ayırması çok değerli bir hizmettir. İnsana yapılan yatırım verimli bir şekilde geri döner.
Karikatürcülerin olanakları gittikçe daraldı, mizah dergilerinin sayısı azaldı yayın hayatına devam eden dergiler ise düşük tirajlarla ayakta kalmaya çalışıyor. Editoryal karikatürcülük de neredeyse bitti, günlük veya haftalık gazetelere sürekli çizen karikatürcüler çok az. Çizenler ise tehlikeli sularda gezmemek için kendilerini özgürce ifade edemiyorlar. Bu anlamda çizerlerin sanatıyla kendilerini ifade edebilmeleri için bir tek yarışmalar kaldı diyebilirim.
– Sizce bir sanatçının toplumla ilişkisi nasıl olmalı?
-Sanat, sanatçılar için veya belli bir kesim için üretilmez, sanat topluma bir hizmettir. Yurttaşların sanattan yararlanmaları için sanatçının toplumla iç içe olması gerekir ki sorunları görebilsin ki bunları anlatabilsin.
Ben karikatürümü çizerken yoldan geçen herhangi birini çevirip karikatürümü gösterdiğimde anlamasını isterim. Bir gazeteyi dergiyi veya bir web sayfasına göz attığınızda gözünüze ilk çarpan şey karikatür olacaktır. Hemen herkes yazıları okumadan önce karikatürlere göz atar, bu yüzden karikatür, en yaygın ve etkili sanatlardan biridir. Okuma alışkanlığının yeterli olmadığı bir toplumda yaşıyoruz, az okuyanlara da katkımız büyük, karikatüre şöyle bir bakıp, mesajı birkaç saniyede aktarabilmeyi başarabiliyoruz.
– Son olarak, şu anda üzerinde çalıştığınız yeni bir proje veya paylaşmak istediğiniz bir gelişme var mı?
-Doğup büyüdüğüm Söke ile ilgili bir hikayem var, illüstratör kızım Ece Zeber Özyurt ile bu hikayeyi çizgi roman yapmak için çalışmalara başladık. Bunun dışında karikatür yarışmaları, benim için, sanki ödevini yapması gereken bir öğrenci gibi sorumlu hissettiriyor. Yarışmalar çizmemiz ve kendimizi ifade etmemiz için vesile oluyor. Çizime devam…