(1.Bölüm)
Halk oyunu hareket ve müzik olmak üzere iki ayrı öğeden oluşan bir bütündür. “Düzgün ve birbirine benzeyen ritmik hareketlerin uyumlu bir biçimde ortaya konulmasından oluşan oyun”, nadiren müzik eşliği olmaksızın belli bir ritme bağlı olarak da meydana gelebilir. Hareket bir bütün olarak temelini ayaktan başlatmak üzere, vücut ve kollara kadar uzanır. Vücut bölümlerinin uyumlu hareketleri kadar, grubun uyumlu hareketlen de estetiği yaratır. Hatta bazen bir bakış bir duruş bile estetik bir ifadedir. Bu estetik, müzik ve ona eşlik eden sesle ifade edilerek desteklenir. Kısaca kavram olarak halk oyunu; göze ve kulağa hoş gelecek tarzda düzenlenen, ölçülü ve dengeli hareket yoluyla, estetik bir etki ve heyecan yaratan, çoğunlukla, ses birimlerinden nadana gelen anonim halk müziği ile desteklenen, hareket ve müzik bütünleşmesidir.
Halk oyunu kavramını ve sınırlarını belirleyen terimler ile ilgili halen tartışmalar bulunmaktadır. Halen kullanılan terimlerin tarihsel gelişimi, kaynakları ve anlamına bakıldığında, özellikle, toplumsal-kültürel yapının değişmesine bağlı olarak dilimize aktarılan yabancı kökenli terimlerin dilimizdeki kullanılışında eskilikler bulunmasından kaynaklanır.
Raks;
Dilimizde konuyla ilgili bilinen ilk yabancı kökten kelimeler Arapçadan gelip, İslam Dinini kabulü ve Arap kültürü ile yüz yüze gelişle ilgilidir. Söz konusu sözcükler İslam’ın inanç terminolojisi ile sınırlı kalmayıp, bütün toplumsal ve kültürel hayatımızı kapsar.
Ülkemizde halk oyunu kavramını karşılamak üzere “Raks” sözcüğü ne anlam ne de fonetik değişikliğe uğratılmadan o dönemden itibaren alınıp kullanılır. “Raks” Arapçada, “ritmik hareket, deprenmek” anlamına gelmekte olup, sözcük kullanılırken özünde yatan anlamda herhangi bir değişme olmadan kullanılır. Ancak, başlangıçta kelime bütünüyle erkek ve kadın oyunlarını karşılamak üzere kullanılmak istense de, arzu edilen cevap verilemez. Çünkü bizde nasıl “köçek” ancak kadın kılığına giren erkekleri ifade etmekte ise, Araplarda da “Rakkase” terimi yalnız kadınlar için kullanılır ve kadınların oynadıkları oyunlara da “raks” adı verilir.
İslam inancının halk arasında yayıcıları, öğreticiler olan dervişler, sofiler ve onların bağlı oldukları tarikat ve tekke literatüründe, başlı başına bir “raks” tabirine rastlanmamaktadır. Hâlbuki bu kuruluşların çoğunluğunda “vecd” halinde “zikr” suretiyle bir oyun olayı vardır. Genellikle bu olay “sema”, “devr”, “devriye” terimleriyle karşılanmaktadır. Buna karşılık “raks” Mevlevi “sema” ayinlerinde yalnızca bir bölümünde “yeldirme” anlamına gelir. Bütününü ifade eden “sema”, “devr”, “devriye” terimleri tasavvuftan kaynaklanma olup; oyuna katılanlar, olayı bir oyun olarak düşünmemekte, ibadetin bir parçası olarak kabul etmektedir. Sözcük karşılıkları da “raks” veya “oyun” anlamı taşımamaktadır. Bazı sözlüklerde “sema” aslında “sm” kökünden “sam” ve “sim” gibi bir mastar olup, “işitmek, duymak, dinlemek, işitilen söz, iyi şöhret ve iyi anılma” anlamında, Sudi’nın Şerh-ı Divan-ı Hafız adlı eserinde ise “şarkı dinleme” anlamına geldiği belirtilir. Gıyas-AJ Lügat adlı eserde ise, oyun deyimi kelimenin mecazı anlamı olan “şarkı, nağme, raks, vecd” anlamlan içinde yer alır. Yine “devr” veya “devriye” ise tamamıyla İslam düşüncesinin biçimsel ifadesidir. Bilindiği gibi “insan ruhunun Hak’tan ayrılıp Hakk’a dönünceye kadar geçirdiği serüvene devir ve bunu açıklayan görüşe devriye nazariyesi” adı verilir.
“Mutasavvıflar bu devriye hareketlerini tıpkı bir daireye” benzetirler. Görüldüğü gibi sözcüğün asıl anlamında oyun kavramı ne gizli ne de açık bulunmamaktadır. Bu anlam, felsefi düşüncenin biçimlenmesi ve sergilenmesinden ortaya çıkar. Çünkü yaşanılan hayat gerçek görünümü taşıyan, aslında zahiri/geçici bir dünyada vakit geçirmenin sergilenmesidir ve “sema”, “devr”, “devriye” adı verilen kurgu bütünüyle bu olayı sergiler.
(Devamı gelecek yazımızda)