Milas… Ege’nin tam ortasında, tarihin, toprağın, emeğin ve medeniyetin kadim kenti. Sanayiden tarıma, turizmden tarihe, ticaretten doğaya kadar her alanda birinci sırada olması gerekirken, sanki hep bir adım geride bırakılıyor. Komşu ilçeler şaha kalkarken, biz hâlâ kendi içimizde debeleniyor, olanı da koruyamıyor muyuz?
Söke, Nazilli, İzmir hatta Aydın… Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana pamuk ve tütün üretiminde başı çeken bu kentler, bugün bu ürünlerde geri planda kalsalar da sanayi, ulaşım ve kalkınma yatırımlarıyla Milas’ın önünde duruyor. Biz ise, zeytin ve zeytinyağı gibi dünyanın en değerli ürünlerinden birinde marka şehiriz; ama o markadan ne kadar faydalanıyoruz diye sorsak, cevabı ne yazık ki “hiç” olur.
Otellerimiz yok, turizmden doğrudan gelir elde eden bir Milas’tan söz edemiyoruz. Sanayi, arsa yokluğu ve destek yetersizliği nedeniyle yereldeki mücadele ile ayakta durmaya çalışıyor. Tarım hâlâ üreticinin özverili çabasıyla ayakta. Fuarımız var ama alanımız yok. Madenimiz var ama işleyen bir entegre fabrikamız yok. Her şey var ama aynı oranda “yok” da var.
—
Parlayan Yıldızlar Neden Sönük?
İkinci konut açısından büyük bir potansiyele sahip olan Milas; Boğaziçi, Güllük, Ören, Kazıklı, Gürçamlar ve Kıyıkışlacık gibi kıyı mahalleleriyle, hatta Latmos’un görkemli doğası ve Bafa Gölü’nün büyüsüyle parlaması gereken bir yıldız. Ama parlayamıyor… Turizmdeki potansiyel, doğru imar ve planlamayla desteklenmediği sürece ne kültür turizmi gelişiyor ne de doğa turizmi kendini bulabiliyor.
Oysa ki elimizde paha biçilmez hazineler var. Hekatomnos Anıt Mezarı, Antik Dünyanın 7 Harikası’ndan biri olan Mausoleion’a ilham veren, Maussollos’un babasına ait bir anıt. Bodrum’da bugüne neredeyse hiçbir kalıntısı kalmayan Mausoleion, tüm dünyanın dilinde. Peki biz, elimizdeki gerçek bir şaheseri ne kadar tanıtabildik? Ziyaretçi sayıları ortada.
—
Yazlıkçıya Hizmet, Yerliye Gözyaşı
Belediyeler, özellikle yaz aylarında ikinci konut sahiplerine hizmet yetiştirmeye çalışıyor. Yol, su, altyapı… Ancak bu hizmet yükü artarken, kent bütçesi aynı oranda artmıyor. Bu noktada bazı belediye başkanlarının yaptığı, “ikametgahınızı Milas’a taşıyın, hizmetten daha çok faydalanın, Milas da merkezi bütçeden hak ettiği payı alsın” çağrısı kulağa garip gelse de, aslında oldukça yerinde. Çünkü bu ikinci konutlar artık sadece yazlık değil; çoğu 12 ay boyunca yaşam alanı haline geldi.
—
Siyasetten Ne Kadar Faydalanıyoruz?
Bu noktada siyasetin de etkisizliği göz ardı edilemez. Ne yazık ki, Milas yıllardır oy deposu olarak görülmesine rağmen yatırım önceliğinde hep bekleyen ilçelerden biri oldu. Havalimanımız var; en büyük avantaj bu. Ama havalimanının yarattığı ekonomik etki bile bölgesel kalkınma adına doğru yönlendirilemiyor. Çünkü koordinasyon yok, sahiplenme eksik.
—
Sonuç Yerine: Gölgeyi Aşmak İçin Ne Yapmalı?
Milas, Bodrum’un gölgesinde kalmak zorunda değil. Zeytin ve zeytinyağında, doğa ve tarih turizminde, sanayide, tarımda, lojistikte çok daha büyük bir aktör olabilir. Ancak bunun için sadece varlık yetmez; vizyon gerekir, plan gerekir, siyasi ve idari destek gerekir.
Yoksa biz elimizdekilere sadece bakar, birileri alıp değerlendirdikçe hayıflanır dururuz. Artık gölgede kalmak değil, güneşe çıkmak zamanı. Güneş Milas’ın toprağında, havasında, geçmişinde ve insanında zaten var. Önemli olan onu sahiplenmek ve değerlendirmek.
Not: Hekatomnos’un bile gölgesinde kalmasına izin vermemeliyiz, hele ki onun torunları hâlâ bu kentte yaşıyorken…