Ahmet Şenol

KÜLTÜR

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

5. Bölüm

(Geçen makalemizden devam)

Bu kalıplar, kişileri toplumla birlikte olmaya, aynı tutum ve davranışlar içinde yer edinmeye zorlar. Bu zorlama bir cezalandırıcı yaptırım gücü biçiminde kendini gösterebileceği gibi, destek verici, ödüllendirici, özendirici veya gönüllü olmaya heveslendirici de olabilirler. Böylesine özellikler taşıyan kurallar, kalıpları veya kalıp yargıları meydana getirirler.

Bebeklik ve çocukluk çağından itibaren ortaya çıkan bu cezalandırma veya ödüllendirme, toplumsal yapıya uyumun hangi durumda olduğunu da gösterir. Kişinin başarısı veya başarısızlığı, bu kalıplar içinde hareket etmesine veya bunlara aykırı düşmesine bağlıdır. Yaş ilerledikçe bu kalıp yargılara insanların daha çok sahip çıktığını, bunlara uyum sağlamayı diğer kişi ve gruplardan istediklerini, uyum sağla makta gecikenleri veya tamamen aykırı tutum ve davranışlarda bulunanları cezalandırma eğilimi içinde olduklarını, tarihteki ve çağımızdaki olaylardan öğreniyoruz.

Kalıpların ve katıp yargıların yaptırım güçleri de toplumdan topluma farklılıklar gösterir. Aynı toplum içinde de değişik yaptırım gücüne sahip olan kalıplar vardır. Toplumdaki kurallar, bu kurallara uyma, uyum sağlama beklentisi, beklentinin azlığı-çokluğu, cezanın şiddeti veya ödülün değeri, bu kalıplar arasında da yukarıdan aşağıya doğru bir sıralama içerisinde görülürler. Yaptırım gücü en üst sırada bulunan kalıplar, ister sözlü, ister yazılı olsun, hukuk içerisinde yer alırlar. Toplumu her yönüyle kuşatan bir kurallar bütünlüğü, yaptırımları özellikle cezalandırıcı olarak ortaya koyar. En küçüğünden en büyüğüne kadar toplumun bütün bireylerinin uyması gereken kurallarını uygulamaya koyan güvenlik güçleri, mahkemeler ve ceza evleri, hukuk düzeni içinde çalışarak kişilere haklarını, sorumluluklarını gösterir.

Genellikle yazılı olan hukuk kurallarının dışında, yazılı olmayan kurallar da bulunmaktadır. Yazılı hukuk kurallarının dayandığı bu sözlü hukuk uygulamaları gelenek hukuku, örf ve adet hukuku olarak da adlandırılır. Hukuk kalıplarından çok daha eski dönemlere kadar götürülebilen, toplumsal yapıyı düzenleyen ve yine önemli bir yaptırım gücüne sahip olan bu kalıplar veya değer yargıları töre adını alır. Bazı araştırmacıların böylece oluşan kurallar bütünlüğüne töre hukuku demesi, törenin hukuki bir varlığının olduğunun kabul edilmesi demektir.

Törelerin yazılı hukuk karşısındaki önemli bir eksiği, yaptırım gücünü uygulatan aracılarının ve araçlarının bulunmamasıdır. Onun güvenlik güçleri, avukatları, mahkemeleri ve ceza evleri yoktur. Yazılı olmadıkları için çok çabuk yıpranırlar, yıpratılırlar, değişmelere uğrayabilirler. Toplumdaki insanlar, zamana ve meküna uyarak bir takım yeni eklemeler, çıkarmalar yapıp, böylece uygulamaya sunabilirler.

Uygulamalar, denetimler, uyumsuzluklar kurum ve kuruluşlar tarafından değil, o toplumun töreyi benimseyip kabullenmiş insanları tarafından değerlendirilirler.

Dolayısıyla toplumun ana yapısını bozacak nitelikte değillerdir ama o toplum içerisindeki kültür ögelerinin yaşatılması, büyük ölçüde törelerin göz önünde tutulmasına da bağlıdır.

(Devamı gelecek makalemizdedir.)

KÜLTÜR
Yorum Yap
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.