Bir tarafta ne olduğu bilinmeyen haklarında yeterli bilgiye sahip olmadığımız göçmenler, diğer yanda bizden gibi gözüküp ama kanı bozuk hainler, bir tarafta artık sosyolojisi tamamen değişmek ve insana dair tüm değerleri yitirmek üzere olan bir toplum olduğumuz gerçeği tespitini ortaya koyarak yazıma başlamak istedim.
Üstünlerin hukuku değil, Hukukun üstünlüğü sloganı ile 23 yıl önce yola çıkanlar bugün hukuğu ayaklar altına alıyor, mahkemeler birbirinin kararını tanımıyor, bir sürü soysuz yolsuz tahliye edilebiliyor, hükümete yakınsan soruşturmalardan ya muafsın ya da imtiyazlısın, değilsen yeter ki meyil et suçu işlemene de gerek yok direk cezalısın…
Din (İslam) elden gidiyor diye haykırarak iktidara gelenler bugün İslam’ın bütün emir ve yasaklarını çiğniyorlar, nerde bizim “Nas”.!
Dün eğitim sisteminden şikayet edenler bugün her ne hikmetse eğitimi bitirdiler. En iyi okullar bile sıradan okullar oldu üniversite mezunu cahillerle doldu sokaklar, eğitim kalitesi ile birlikte insan kalitesi de düştü.
Dün sağlık sistemini eleştirenler bugün sağlıkta sadece devasa hastane binası yapmayı marifet sanıyorlar hala devletin karşılamadığı kanser ilaçları, SMA’lıların durumu veya covid sonrası oluşan semptomların tedavisi noktasında bilim ve sistem çuvallamış durumda…
Şu an da toplum sağlığı hiç olmadığı kadar kötü evet karneler sisteminden, rehin sistemlerinden kurtulduk. Ancak hastaneye giren yeni bir hastalıkla tanışıp çıkıyor, hijyen neredeyse hiç yok, en popüler üniversite hastanelerinden birinde İzmir’de yatan hastaların odasına WC kağıdı bile bırakılmıyor geceliğine 300 TL oda parası alınıyor. Orası devletin hastanesi param olsa zaten gelmem parası olmayan için 300 TL bile büyük para bu soygundan sadece benim haberim yok dimi devletin aklı yöneticileri nerede…
Ekonomide bize 3 yıl müsaade edin her şeyi çözeriz diyen asrın lideri Sayın Erdoğan ve ekibi günün sonunda dünyanın en ağır ve saçma kriziyle memleketi baş başa bıraktılar. Neden en ağır ve saçma kriz diyorum. Zira yer altı ve yer üstü kaynaklarımızla bu memlekette tarımsal bir kriz görme imkanımız yokken onu bile yaşadık. Üstelik tarım ve hayvancılık, sanayi, ticaret, her türlü yanlış ekonomi politikasına kurban edilse de hala şu an bu can vatanda sorun paranın yokluğu değil, birilerinin cebinde akrep olup ceplerini dolduramamalarından kaynaklanıyor.
Bu konulara ayrı ayrı elbet başlıklar açıp yazmaya devam edeceğim. Ancak dedik ya neresinden tutsak elimizde patlıyor.
Gelinen noktada kimse mutlu değil, ama daha da vahimi kimsenin de bulunduğu noktayı gözden geçirdiği de yok. Şikayet eden çok, kendince çözüm üreten gündeme getirende çok ama iş elini taşın altına sokmaya gelince kimse yok. Herkes bulunduğu konumu, alanı bırakmak istemiyor. Hep değişimi başkalarından bekliyoruz. Sorgulamaya yenilemeye, değişime kendimizden başlamıyoruz. Sürekli bizden olanlara alkış bizden olmayanlara ise sitem ediyoruz. Siyasi iktidar sahiplerine muhalif gibi gözüken siyasetçilerin aslında iktidara koltuk değnekliği yaptığı gerçeği de aşikâr değil mi?
Siz özellikle finansmanı belli odaklarca yapılan medya şirketlerinin ön plana çıkardığı partileri, siyasi figürleri, hatta aydın, gazeteci v.s tiplerin birçoğunun aynı kaptan beslenip sadece bu vatana ihanet peşinde koştukları gerçeğini göremiyorsunuz diye bu gerçek değişmiyor.
Sayın Erdoğan’a sitem edip yerine Sayın İmamoğlu’nu getirmek sadece aynı tastan aynı çorbayı farklı kaşıkla içmektir.
Halbuki adalet, ahlak, hak, hukuk v.s bildiğimiz tüm değerlerin tek bir işaret ettiği nokta var oda yanlış yapan bizden olsa da yanlış diyebilmeli, doğru yapan bizden olmasa da doğru diyebilmeliyiz ve yeri geldiğinde bizden olanın karşısında da dik durabilmeli ve gerekiyorsa bunun için bedel ödeyebilmeliyiz.
Aksi halde bir şeyin iyiye güzele gitmesi mümkün olmaz. Sadece zaman zaman menfaatimize gelişmelerde sevinir aleyhimize olunca tepki veririz…
Daha yaşanabilir bir dünya için gönül köprüleri kurmaya devam…