Türkiye’de kadına yönelik şiddet, sadece bireylerin değil, toplumun tamamının çözmesi gereken derin bir yara olarak karşımızda duruyor. Resmi ve sivil toplum kuruluşlarının verileri, şiddet olaylarının giderek artış gösterdiğini ortaya koyarken, toplumun kadına bakış açısını da sorgulamamız gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Bu yazıda, Türkiye’nin kadına yönelik şiddet karnesini ve sorunun kökenlerini masaya yatıracağız.
Kadın Cinayetlerinin Acı Tablosu
Son beş yılın verileri, Türkiye’nin bu alandaki acil önlem ihtiyacını gözler önüne seriyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre, 2020 yılında 300, 2021’de 348, 2022’de 381, 2023’te 438 kadın cinayeti gerçekleşmiştir. 2024 yılının ilk altı ayında ise 205 kadın öldürülmüş, 117 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulunmuştur. Bu rakamlar sadece sayılar değil; geride bırakılan ailelerin ve toplumsal travmaların acı birer yansımasıdır.
Kadına Yönelik Şiddet Oranları
OECD’nin 2019 verilerine göre, Türkiye’de kadınların %38’i hayatlarının bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Bu oran, Türkiye’yi OECD ülkeleri arasında en üst sıraya yerleştiriyor. Medya raporlarına göre, 2023 yılında sadece bir yıl içinde 355 kadın tacize uğramış, 371 kadın seks işçiliğine zorlanmış ve 123 çocuk istismara maruz kalmıştır.
Bölgesel Dağılımlar ve Şiddetin Coğrafyası
Hacettepe Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalar, kadına yönelik şiddetin Orta Anadolu bölgesinde %42,8 ile en yüksek orana ulaştığını gösteriyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da geleneksel yapı ve kadınların ekonomik bağımlılığı bu oranı artıran etkenler arasında. Ancak metropol kentler de güvenli değil; İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerde nüfus yoğunluğu nedeniyle şiddet olaylarının sayısı yüksek.
Kadına Yönelik Şiddetin Nedenleri
Kadına yönelik şiddet, birden fazla yapısal ve toplumsal nedenin bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyor:
Ataerkil Yapı: Kadını ikinci plana atan toplumsal normlar, erkeğin şiddetini meşru gören bir anlayış yaratıyor.
Eğitim ve Bilinç Eksikliği: Cinsiyet eşitliği konusunda toplum genelinde farkındalık hala düşük seviyelerde.
Cezasızlık: Hukuki sistemin caydırıcı olmaması ve cezaların uygulanmasındaki eksiklikler, failleri cesaretlendiriyor.
Ekonomik Bağımlılık: Kadınların iş gücüne katılım oranlarının düşük olması, şiddet döngüsünü besliyor.
Ne Yapmalı?
Kadına yönelik şiddetle mücadele, toplumsal bir seferberlik gerektiriyor. Öncelikle eğitim ve farkındalık çalışmaları yaygınlaştırılmalı. Şiddete uğrayan kadınların korunması için hukuki düzenlemeler daha sert hale getirilmeli ve uygulamalar titizlikle denetlenmelidir. İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası standartların uygulanması, mücadelede kritik bir rol oynayacaktır. Ayrıca, kadınların ekonomik bağımsızlık kazanmaları için iş gücüne katılım oranları artırılmalıdır.
Toplumsal Bir Yüzleşme
Kadına yönelik şiddet, yalnızca kadınların sorunu değildir; bu, bir insanlık meselesidir. Türkiye, dünya genelinde kadın cinayetleri oranında orta sıralarda yer alırken, Avrupa’da ise üst sıralarda konumlanmaktadır. Bu, toplumsal olarak yüzleşmemiz gereken büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Toplum olarak, daha eşitlikçi bir yapıya geçiş için bu sorunu çözmek zorundayız.
Kadına yönelik şiddet, yalnızca yasal yaptırımlarla değil, toplumsal zihniyetin dönüşümüyle çözülebilir. Bir toplum, kadınlarına değer verdiği ölçüde gelişir ve ilerler. Türkiye’nin bu karanlık tabloyu değiştirme gücü var, ancak bu dönüşüm için hepimize sorumluluk düşüyor. Şiddetsiz bir gelecek, eşitlik ve adaletle mümkündür.