Sevgili okuyucular, değerli müziksevenler; Türk sanat müziğinin çok yönlü sanatçısı Zeki Müren, 6 Aralık 1931’de Bursa’da doğdu. İlk ve orta tahsilini Bursa’da yaptı. Küçükken oynadığı bez bebeğin adı Tomris idi. Ortaokulda iken flört yaptığı kız arkadaşının evinin cumbalı balkonunun altına gider.
“Seni sevda çiçeğim tac-ı serim
Bilemezsin ne kadar çok, çok severim
Bunu her gün sorarım, tazelerim
Söyle kalbinde benim var, var mı yerim?” şarkısını söylerdi.
Sonra İstanbul’a gitti. Müzik eğitimini İstanbul konservatuarında aldı. Türkiye’de televizyon yayını henüz başlamamıştı. 1951 yılında bir gün İstanbul radyosu spikeri şöyle anons yaptı: “Sayın dinleyiciler şimdi Zeki Müren’den şarkılar dinleyeceksiniz” Sanat güneşimiz sanat hayatına böyle başladı…
Sayısız plak yaptı. Şarkı, türkü okudu. Çok sayıda güzel besteler yaptı. 18 filmde rol aldı. Hiç evlenmedi. Bir ara filmde rol arkadaşı Belgin Doruk’la evleneceği söylentileri oldu ise de gerçekleşmedi. Evlenseydi ve çocukları olsaydı isimleri erkek olursa Mert kız olursa Merve olacaktı. ‘Beklenen şarkı’ ismini verdiği ilk filmde rol icabı imzaladığı boş kağıdı, film arkadaşı Cahide Conku kötüye kullanmaya kalkmış, bu nedenle Cahide Conku için “Nefesler durduracak kadar güzel kadındı ama ne yazık ki kötü bir kadındı der.” O nedenle onu sevmezdi…
Zeki Müren inanılmaz derecede dürüst ve sevecen bir insandı. Kuşlar evinin bacasına yuva yapmış bu nedenle beş yıl şöminesini yakmamış. Türkçeyi en iyi konuşanlardan bile daha iyi konuşurdu. Türkçesi adeta spikerlere güzel konuşma konusunda ders verecek kadar kuvvetli ve güzeldi. Sahnedeki giysilerini kendi tasarlar, yaptırırdı. Seyircinin göz zevkine hitap eder, söylediği güzel şarkılarla seyircisini coştururdu. Bir zamanlar sahneye yüksek topuklu ayakkabı ve mini etekle çıkma yeniliklerini o getirdi. İzmir Fuarı Manolya Bahçesi’nde ve Bodrum Kalesi’nde verdiği konserler çok muhteşem olurdu. İzmir’e gelenler konser dinlemek için Zeki Müren’in çalıştığı Manolya Bahçesi’ni tercih ederdi.
Türk sanat müziğinde boşluk dolduran değil bilakis yeri doldurulamayan, seyirciye saygılı, kibar, beyefendi bir sanatçıydı. Baş harfleri aşağı doğru okuduğunda kendi ismi ‘zeki’ kelimesi çıkan (zehretme hayatı bana cananım) isimli ilk bestesini genç yaşlarda yaptı. Sözleri şöyle:
Zehretme hayatı bana canânım
Elemlerle doldu benim her anım
Kederinle yanıp sönsede cânım
İnan ki ben sana yine hayrânım
Seyirci onu hiçbir problemi olmayan, sağlıklı, çok mutlu bir kişi olarak bilirdi. Oysa başarılarla dolu, yorucu çalışmaları ile son yıllarında rahatsızlandı.
Doktoru sahne çalışmalarına izin vermedi. 45 yılık sanat hayatı onu çok yormuş, yıpratmıştı. Son bir bestesinde Adım Mesut, göbek adım Bahtiyar. Yıllarca hep böyle bildiniz siz demişti.
Sahne çalışmalarına doktoru izin vermeyince Bodrum’daki evinde dinlenmeye geçti. Yorgundu. Kimse rahatsız etmesin diye evinin bahçe kapısına dışarıdan asma kilit takar, evde yok izlenimi verir, telefonlara da cevap vermezdi.
TRT’de ilk kullandığı mikrofonu kendisine hediye etmek için sanatçımızı İzmir Radyosu’na davet ettiler.
Sanatçımız kibar insan. Rahatsızdı ama yine de davete icabet etti. Mikrofon kendisine takdim edilirken çok heyecanlandı. Zaten bozuk olan sağlığı krize dönüştü.
O anda beraberinde assolistimiz Muazzez Ersoy vardı. Sayın doktorlarımızın tüm çabalarına rağmen ne yazık ki kurtarılamadı. 24 Eylül 1996’da İzmir’de vefat etti. Doğduğu yer olan, baba evi Bursa’da toprağa verildi.
Sanatçımızı her zaman olduğu gibi vefat yıldönümünde bir kere daha sevgi saygı ve rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun.