TARIM

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1960 İhtilaline kadar ülkemiz dünya devletleri içerisinde gıda ve tarım ürünlerini dış ülkelerden satın almayıp, kendi kendine yeten ülkeler arasında idi.

Zaman içerisinde “kendi kendine yetme” sisteminden çıkılarak, tarımsal ürünler yurt dışından ithal etmeye başlanıldı. Bu ithalatın olmasında en büyük faktör, öncelikle artan nüfusumuzun yanı sıra devlet idaresinde yapılmış ve yapılmakta olan yanlışlıklar gelmektedir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’deki nüfusun büyük çoğunluğu tarım sektöründe çalışmaktaydı. Ancak bu dönemdeki tarım anlayışı daha çok geleneksel yöntemler eşliğinde yapılıyordu. Tarımın bu şeklide yapılmasında ülkenin yeni kurulmuş olması ve farklı dönemlerde farklı devletlerle topyekün savaşlar yapmasından kaynaklanan ekonomik darlıktır. İlerleyen dönemlerde devletin tarım politikaları değişmiş ve daha farklı tarım yöntemleri uygulanmıştır. Bu farklı yöntemlerle birlikte tarımda makineleşme de artmıştır. Tarımda makineleşmenin artmasına paralel olarak da göçler yaşanmıştır.

1950-1960 yılları arasında uygulanan ekonomi politikası ile çiftçiye verilen tarım kredileri artmıştır ve tarım ürünleri için yüksek fiyat politikası izlenmiştir.

Genel olarak 1950’li yıllardan sonra Türkiye’de tarım arazilerinin genişletilmesi, makine kullanımının artması ile sulama ve gübreleme gibi çalışmalar hızlanmıştır. Türkiye’de tarımsal faaliyetler ve buna bağlı olarak da yetiştirilen tarımsal ürünler bölgeden bölgeye göre farklılıklar göstermektedir.

Türkiye’nin orta kuşakta bulunması ve dört mevsimi yaşaması da tarımsal çeşitliliği arttıran etmenlerdendir. Türkiye’de aktif nüfusun 1/4’ü tarım sektöründe çalışmakta ve milli gelirin yüzde 10’u tarımsal faaliyetlerden sağlanmaktadır. Türkiye’de ekili dikili alanlarda en fazla tahıllar, daha sonra ise endüstri bitkileri ile sebze ve baklagiller gelmektedir. Türkiye’de yetiştirilen fındık, fıstık, incir, üzüm, tütün ve çeşitli sebze meyveler ihracatta pay sahibidir. Ayrıca Türk sanayisi de çoğunluklu olarak ham maddesi tarımsal faaliyetlere dayanan ürünlerden oluşmaktadır.

Türkiye’nin güneyinde iklim şartlarının elverişli olması çeşitliliği artırmıştır. Bu bölgelerde buğday hasadından sonra mısır ve soya fasulyesi gibi ürünler ekilmektedir. Tarım yapmak için uygun olan bu bölgelerde hayvancılık faaliyetleri de yapılmaktadır. Bu yörelerde hayvancılık faaliyetleri başta kıl keçisi olmak üzere küçükbaş hayvancılık üzerinedir.

Türkiye’nin güneydoğusunda ise GAP ile sulu tarıma geçilmiştir. Bu proje ile daha önce burada yetiştirilmeyen ürünlerin de yetiştirilmesine olanak sağlamıştır. Bu proje öncesinde pamuk en fazla Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetiştirilirken bu proje sonrasında en fazla Güneydoğu Anadolu bölgesinde yetiştirilmeye başlanmıştır. GAP’ın ulaşmadığı bölgelerde ise nadas uygulaması yapılmaktadır. Orta Anadolu’da ise genel geçim kaynağı hayvancılık ve tahıl üretimi üzerinedir.

Ülkemizde 3 milyon hektara yakın arazi çeşitli nedenlerden dolayı ekilmiyor. Arazilerin aşırı derecede parçalanmış olması, güvenlik sorunları, aile içi husumetler ve göç gibi nedenler birçok tarım arazisinin atıl kalmasına yol açmıştır. Bu da yaklaşık 13 milyar TL civarında gelir kaybına yol açıyor. Diğer taraftan başımızda bulunan büyüklerimizin, tarım arazilerimizi, özellikle yabancı kökenli şahıs ve kurumlara satmaları da tarımımıza büyük darbe vurmuştur. Buna en büyük örnek Urfa ilimizdir. Harran Ovası Sulama Projelerinin ve uygulamasının yapılmasının ardından bu ova arazilerinin yabancılara satılması tarımımıza büyük darbe vurmuş ve dışa bağımlı hale gelmemize sebep olmuştur. Trakya ve İç Anadolu da ki tarım arazileri de bu bağımlılığımızın eseridir.

Mevcut koşulların kompleks olduğu ve çiftçilerin kârlılık ile sürdürülebilirlik arasında doğru dengeyi, verimlilik ile kurması gerektiği açıktır. İşte bu nedenle toprağın her bir santimetresine, suyun her bir damlasına ve besin maddelerinin her bir gramına özen göstermek ve bunlardan en iyi şekilde faydalanmak gereklidir.

Devlet yetkililerimizin, tarım da meydana gelen bu sıkıntıları çözme çabası yerine, yurdumuzun gerek tarımsal, gerekse tarihsel değerlere sahip turistik sahillerimizin de, sadece rant uğruna maden arama şirketlerine verilerek bu değerlerimizin ve tarımımızın yok olmasına neden olmaktadırlar.

TARIM
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.