Türkiye’nin 40 yılı aşkın bir süredir verdiği terör mücadelesi, sayısız bedel ödenmiş, binlerce can kaybına neden olmuş ve ülkenin güvenlik politikalarının en öncelikli meselelerinden biri olmuştur. Ancak bu mücadele, zaman zaman siyasi stratejilerin ve kısa vadeli hedeflerin gölgesinde kalmış, bu da halkın terörle mücadele konusundaki güvenini sarsmıştır.
Son günlerde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik yaptığı çağrı, bu stratejik zikzakların en çarpıcı örneklerinden biridir. Terör örgütü PKK’nın lideri olan Öcalan, yıllardır Türkiye için terörün ve kaosun simgesi olmuştur. 1999’da yakalanıp idam cezasına çarptırılmasına rağmen, bu ceza uygulanmamış ve 12 Ocak 2000’de dönemin koalisyon hükümeti ortakları Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’nin imzasıyla idam cezası müebbet hapse çevrilmiştir. Bu kararda Bahçeli’nin imzasının bulunması, bugün Öcalan’ın tecrit koşullarının kaldırılmasına yönelik yaptığı çağrının geçmişle olan çelişkisini daha da belirgin hale getiriyor.
Seçmen tabanını büyük oranda milliyetçi duyarlılıklarla kazanmış bir liderin, 40 yıl boyunca terörle mücadele etmiş bir ülkede Öcalan’ın mecliste konuşma yapabilme ihtimaline değinmesi, milliyetçi seçmenlerde ciddi bir şaşkınlık ve tepki yaratmıştır. Ülkenin kazanılan seçimle önlenebilen beka sorunu Öcalan’ın tecrit sorununa, bu sorun kalkarsa meclis konuşmasına kadar gidiyor ki şimdi aklımda deli sorularla, 40 yıllık terör mücadelesi boşaydıda birileri yine mi bizi kandırdı. Bugün meclisten seslenmesi konusunda talepte bulunduğumuz Öcalan için yarın partisine genel başkan da olması konusunda talepte bulunur muyuz ve son olarak birde tim bu olanlar için birde özür diler miyiz?
Bu noktada: Terörle mücadelenin amacı neydi? 40 yıldır sürdürülen bu savaş gerçekten kazanıldı mı? Bugün mecliste konuşması talep edilen Öcalan, yarın siyasi arenada daha fazla bir rol talep ederse ne olacak?
Siyasi arenada şartlar değiştikçe pozisyonların da değişmesi doğaldır. Ancak bu değişikliklerin terör gibi hayati meselelerde yapılması, toplumsal hafızada derin yaralar açar. Bugün terörle mücadeleyi sonlandırmak adına Öcalan’ın tecrit koşullarını kaldırmak bir çözüm yolu olarak görülüyorsa, geçmişte idam cezasının kaldırılmasının neden bir başarı olarak sunulduğunu da sorgulamak gerekir. Seçmenlerin ve kamuoyunun aklına gelen “Acaba bizi yine mi kandırıyorlar?” sorusu, tam da bu tutarsızlıkların sonucudur.
Öte yandan, Türkiye’de siyaset, genellikle seçim dönemlerinde sert söylemlerle şekillenir. Beka sorunu, vatan elden gidiyor nidaları, muhalefet partilerinin terörle işbirliği yaptığı iddiaları gibi argümanlarla seçmenden destek alınır. Ancak seçimler bittikten sonra, aynı liderlerin daha yumuşak ve müzakereci bir tavır takınmaları, halkın kafasında soru işaretleri yaratır. Özellikle terörle mücadele gibi duygusal ve milli bir meselede bu tür zikzaklar, siyasete olan güveni derinden sarsar.
Türkiye için doğru bir kararsa bile dün seçim meydanlarında atılan beka sorunu CHP eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti kurucu eski genel Başkanı Meral Akşener’in koltuktan inmesiyle sona mı erdi… Bahçeli ve AK Parti’nin 2013-2015 yılları arasında uyguladığı Çözüm Süreci de benzer bir hayal kırıklığını beraberinde getirmişti. O dönem, PKK ile müzakere masasına oturmak, terör sorununu çözecek bir adım olarak lanse edilmişti. Ancak süreç, terör örgütünün güçlenmesi ve bölgede yeniden şiddetin tırmanmasıyla sonuçlanınca, toplumun büyük bir kesimi bu adımı yanlış olarak nitelendirdi. Şimdi ise benzer bir senaryonun tekrar yaşanma ihtimali, milliyetçi ve muhafazakar seçmen nezdinde endişe yaratıyor.
Eğer Öcalan’ın tecridinin kaldırılması ve hatta mecliste konuşma yapması terörle mücadelenin çözümü olarak görülüyorsa, bu kararın doğruluğu dahi sorgulanabilir. Ancak böylesi bir adım atılacaksa, halkın zihnindeki soruların cevaplanması şarttır: 40 yıldır verdiğimiz bu mücadele ne anlama geliyordu? Öcalan’ın terör örgütü lideri kimliği ne oldu? Bu adım atılırsa, terörle mücadelede nasıl bir başarı elde etmiş olacağız?
Son olarak, Türkiye’nin terör sorununa karşı en önemli adımı, bu meseleyi siyaset üstü bir zemine oturtmak olmalıdır. Terörle mücadele, sadece bir siyasi partinin ya da hükümetin değil, tüm toplumun ortak hedefi olmalıdır. Siyasi söylemlerin kısa vadeli seçim hesaplarına alet edilmesi, terörle mücadelede inşa edilen güveni zedeleyebilir ve toplumsal birliği zayıflatabilir. Bugün atılacak her adım, geçmişte ödenen bedellerin boşa gitmediğini gösterecek bir bilinçle atılmalıdır.