Ahmet Şenol
Boğaziçi mahallesi sahilde idi. İki yıla yakındır ilgi ve kurtarıcısını bekliyordu. Geçen ay durumu tesadüfen fark ettiğimizde ekip arkadaşlarımla birlikte onu kurtarmaya karar verdik. İlgililere durumunu sorunca, bir sanatçının onu buraya bırakarak terk ettiğini öğrenmiştim. 1800 yıllardan kalma piyanonun, hurdaya dönmüş haline üzülmüş, bu yıl hizmete girdirdiğimiz “Ahmet Şenol Kültür Evi ve Etnografya Müzesinde” misafir etmeye karar vermiştik. Hazırlıkları ikmal edip, dün onu almaya Boğaziçi mahallesi sahiline geldiğimizde, temizlik ekibinin onu acele sabah 9.00 da Dörttepe sığırtmaç çöplüğüne taşıdığını öğrendik. Piyano ebedi istirahatgahına, Mezarlığına, çöp sahasına taşınmıştı. Hemen arabayla, tıpkı Boğaziçi’nde maya yolundaki çöp ve inşaat artık yığınları gibi, devasa bölgenin ikinci en büyük inşaat artıklarının bulunduğu sığırtmaç-Dörttepe mahallemizdeki belediyemizin çöplüğe vardığımızda, artık çok geçti. Turizm bölgemizin ortasında belediyemiz çöplüğünden, birilerinin onu bilinmeyene götürdüğünü gördük. Artık PİYANO yoktu.
“PİYANOYU VE SANATI KORUYAMADIK…”
Ona, sanata reva görülen bu durum bizleri çok üzdü. Boğaziçi mahallesinde bir kültür evi olsaydı, PİYANO orada korumaya alınabilirdi. Ama Belediyemiz kontrolündeki Boğaziçi Mahallesi, Sığırtmaç ve Dörttepe mahallelerindeki çöplükler yaşıyor.
“PİYANONUN CESEDİ BULUNDU…”
Boğaziçi mahallemizde sahilden Sığırtmaç çöplüğüne götürülen, oradan da hurdacı Arap tarafından alındığı tespit edilen Piyano, uzun uğraşlar sonucu tekrar mahallemizdeki eski yerine (sahile) sağanak yağmurlu cumartesi günü getirildi. Yıpranmış, parçalanmış, kolu kanadı kırılmış, sekiz parçaya ayrılmış, birçok tahtası yok olmuş olarak, pelte halinde sahildeki beton zemin kenarına bırakılıverdi. Yağmur o kadar şiddetli idi ki, Dörttepe Köyü’nden açık traktör kasasında, korunaksız, sırılsıklam vaziyette, piyano daha fazla sarsıntıya dayanamayarak kendini bırakıverdi. Darmadağın oldu. Boğaziçi okulu bahçe çiti yanında, kimselerin olmadığı, sessiz çığlıkların eşliğinde kaderine ağlıyordu. Hoyrat eller onun siluetini bırakmamışlardı. Aynaya bakacak hali yoktu. Tüm uzuvlar ayrı ayrı birbirine bakıyorlardı. Bölgenin insanları, sanata verdikleri değer ölçüsünde, üzüntülü bakışlarla vah vah nidalarını esirgemediler. Böylece, Piyanonun şahsında mahallemiz sakinlerinin, sanatseverlik duygusunu test etme imkanını bulduk. Daha önceki duyurumuz sonunda yazdığım PİYANOYU VE SANATI KORUYAMADIK sözü maalesef gerçekleşti. Parçalanmış piyanonun kırıntılarını itina ile ait olduğu “Ahmet Şenol Kültür Evi ve Etnografya galerisine” getirdik. Şimdi yaralarını sarma, ameliyat etme zamanıdır. İnşallah ayağa kaldırabiliriz.