(2. Bölüm)
Bu açıklamalar ışığında “Raks” kavramının İslam düşüncesinde başlı başına bir anlamı yoktur. Bu nedenle halk yaşantısında fazlaca yer alan ve kullanılan bir kavram değildir. Hâlbuki “sema” anlam ve fonetik değişikliklerle de olsa -semah, samah, zamah, semak, somak- vb. gibi halk yaşantısı ve dilinde yer almaktadır.
Lügâtların/sözlüklerin belirttiği anlamın açıkça ortaya koyduğu sonuç “raks” sözcüğünün içinde saklı olan “oyun” kavramı bizdeki kol oyunu veya oturak âlemlerdeki kadın oyunlarına karşılık gelmektedir. Yine Arapçada “oyun” anlamına gelen “İüb” ve “zem” sözcükleri bulunmaktadır ki her iki kelimenin anlamının birbirinin içinde saklı ve birbirinin anlamını kuvvetlendirici içerik taşımasıdır. Şöyle ki “zem” sözcüğü oyun anlamına gelmekte iken “iüb” kavramında da amaç oyundur. Hatta bu nedenle bazı rivayetler de “iüb” yerine “zem” sözcüğü kullanılır. Hz. Aişe: “Habeşlerin oyununu seyretmek için (Lı-anzüne ila zefnı’l-Hebeşel) demektedir”. Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, sözcüklerin anlamlarında olduğu gibi kullanılan yerlerde ve yarattıkları imajlarda bir farklılık bulunmamaktadır. Bazen de anlamı, daha kuvvetlendirmek için birlikte kullanıldıkları görülmektedir. Örneğin, İslam âlimlerini oyun konusunda fazlasıyla uğraştıran Habeş oyuncuları olayına “El-Mütehella” adlı eserinde değinen İbn-i Hezm “El-lüb ve’z-zefh mübahün fı’l mescıd (camii de oynamak ve raks etmek mubahtır)” demektedir. Hadisten anlaşılacağı gibi söz konusu iki sözcük birbirini hem tamamlayıcı hem de anlamı kuvvetlendirici bir içerik taşımaktadır.
Sözcüklerin gerek anlamları ve gerekse kullanılış imajlarına bakarak: “Raks” terimi halk oyunu kavramını karşılamamakta, Arapçadaki “Lüb” ve “Zefh” terimleri kavramımızın gerçek karşılığıdır. Ancak söz konusu terimler bize kadar ulaşmaz, Arapça sözlüklerin, Arap ülkelerinin sınırlan içinde kalır. O halde “Raks terimini” oyun kavramının karşılığı olarak kullanmak olanaklı değildir.
Dans;
Batı kültür ve yaşamıyla Türk toplumunu yüz yüze getiren Tanzimat hareketi, Batı ve Latin kaynaklı sözcüklerin dilimize çokça girmesine neden olur. Bu süreçte “oyun” kavramını karşılamak üzere de “dans” sözcüğü dilimize geçer.
“Dans” terimi, Latinceden gelmekte olup, İngilizcede “dance” Almancada “tanz”, Fransızcada “danse” olarak geçmektedir. O dönemdeki kültürel ilişkilerimizin çokluğu nedeniyle ülkemize Tanzimat aydınlan tarafından Fransızcadan ve aslına uygun olarak aktarılır. Ancak terim Fransızcada folklordan/halkbiliminden kaynaklanan “halk oyunu” kavramının ötesinde bir anlam taşımaktadır. Danslar, folklorik özellikleri yönünden birbirinden farklı Avrupalı ulusların, ortak ve evrensel salon oyunlarıdır. Bu oyunlara eşlik eden müzik, halk kültürü malzemesi olan anonim halk müziği değil, ferdi yaratmalara dayalı bestelerdir.
Halk kültüründen kaynaklanan halk oyunlarından ayrı olarak danslar orta çağ boyunca gelişmesini sürdürür, Rönesans başlarında İtalya ve Fransa’da folklorik özelliklere bürünür. Bu dansların bir kısmı “soylu”, geri kalanları ise daha köy havalı ve canlı performanslardır. Soylu olduğu belirtilen dansların “soyluluk” niteliği, tamamen o dönemdeki hanedan ve saray çevresinde doğması ve yaşamasından ileri gelmektedir. Bu oyunların bütün Avrupa’da yaygın olması ve evrensel bir nitelik taşımasının nedeni ise; Avrupa’daki kurulu feodal devletlerinin saray hanedanlarının birbirleriyle akraba olmaları yani aynı soydan gelmeleri etkili olur. Saray çevresinde “soylu” adı verilen salon dansı, toplantılarda ve dans yerlerinde yapılan vals, tango gibi dansların temel adıdır. Bu nedenledir ki “dans” terimi halk oyunu kavramını sözcük olarak karşılamaz.
(Devamı gelecek yazımızda)