PKK’nın silah bırakması yaşamsal önemde.
Gönül ister ki, bir an önce Kürt-Türk ve diğer tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları birleşsin bütünleşsin. Tam bağımsız ve gerçekten demokratik refah ülkesi Türkiye Cumhuriyeti hepimizin ortak ülküsü olsun. Hepimiz aynı hak, sorumluluk ve zorunluluklara sahip olalım. Bunlar bizim dileklerimiz. Ne var ki, belirleyici olan öznel dilekler değil nesnel gerçekler. Onlardan yola çıkılmalı.
Gerçeklere bakalım.
ABD, İsrail, AB; emperyalizm ve işbirlikçileri, Kürtçülükten, etnik ayrılıkçılıktan, böl ve yöneten çıkar sağlayanlar çözüme, kardeşliğe, birliğe bütünleşmeye karşı…
Sadece Türkiye’de değil diğer ülkelerde de etnik ayrılıkçılığı varoluş nedeni sayanların sayısı belirsiz. Bunlar sadece PKK’lılar değil. PKK’ya karşı olan Kürt partiler, gruplar, kişiler. PKK’lılarla kavga edenler var. “PKK silah bıraktı biz de ‘Büyük Kürdistan’ düşlerimizi bırakalım” demeyecekler. Artık tüm dünyada etkin bir Kürt-Kürdistan endüstrisi oluştu. Bu endüstri yalnız Kürtlere ait değil. Aklınıza gelen herkes var artık bu sektörde. İsveçli bile var. Örneğin eski Halk Parti Milletvekili Fredrik Malm… Adam tam bir Türk düşmanı, ABD, İsrail hastası; “Ben, ABD Irak’tan çık demiyorum; ABD İran’a gir diyorum” diye haykırıyor.
İsveçli Fredrik aynı partiden milletvekili olan Kürt kökenli Gülan Avcı ile evliydi. Aşk nelere kadir! Fredrik Kürtten fazla Kürt – Kürdistan yanlısı. Bir numaralı Türk – Türkiye düşmanı.
Her partide var bunlar. Vänster (Sol) Parti de bir Amineh Kakabaveh vardı. İran’da “peşmerge” imiş zamanında. Şimdi İsveç’te Kürdistan siyaseti yapıyor. Öcalan’a fena çatıyor. “Erdoğan Kürt oylarını almak için onu bir piyon olarak kullanıyor” diyor.
İsveçli Sosyal Demokratlar da çoktan Kürdistan kurulması için çalışma kararı almışlardı. (1) Ne yapacaklar şimdi o kararı?
Ayrılıkçı Kürt örgütlerine, derneklerine, onların şemsiye örgütü Kürdistan federasyonlarına verilen destekler, buralardan beslenenler ne olacaklar?
Okullarda Kürtçeden çok Kürtçülük öğretmenliği yapanlar, Kürt Kütüphanesi, Kürt yazarı, Kürt sanatçısı, Kürt gazetecisi, Kürt osu Kürt busu adı altında mağduriyet oynayıp Kürdistan propagandası yapanlar ne olacaklar?..
Yalnız İsveç’te değil tüm Avrupa’da, Amerika’da her yerde gelişmiş, ahtapot gibi dünyayı saran ve emperyalizmin beslediği büyük bir Kürt ve Kürdistan endüstrisi var.
Otuz PKK’lı silah yaktı diye bu endüstrinin yok olması mümkün değil.
Bu ahtapotun yok edilmesinin tek yolu MDD’den; Milli Demokratik Devrim’den geçiyor. Çıkış yolunu gösteren Çoban Yıldızı, DEVRİM.
Irak Kürtlerini Mesut Barzani ile Celal Talabani yönetiyor. Kürt – Kürdistan endüstrisinin en büyük patronları… Bu Kürt patronlar oraları yönetiyor da ne oluyor? O bölgeler Kürtler için güllük gülistanlık mı? Türkiye’de yerinden yurdundan kaçan, göçen Kürtler neden o bölgelere gitmeyip Türkiye’nin batısına ya da Avrupa’ya atıyorlar kendilerini?
Çünkü oralarda da şiddet, izlenme, sansür, işkence ve cinayetler egemen. Orada da hukuk ilişkileri torpile ve cüzdanın kalınlığına göre işliyor. Oralarda da pastadan halka ayrılan parça zenginin, ağanın beyin sofra kırıntıları. Adam kayırmacılık geçerli, oğullar, damatlar gelinler, analar, kaynanalar, kaynatalar, kayınçolar, baldızlar, hınım, hısım, akraba, tüm aşiret çeşme başlarını tutmuş. Garibana, marabaya koklatmıyor bile. Bakanlıklar, vekillikler, elçilikler, güvenlik güçleri, şirketler, lokantalar, kebapçılar, ne aklınıza gelirse Barzani ve Talabani aşiretinin. Bunlar Dolar Euro milyarderleri… Ve bunlar ABD’ye göbeklerinden ve yüreklerinden bağlılar. Ve halk buralarda da mutsuz. Kürtler buralarda da zincirlerini kırmak istiyor. Kürtlerin geleceği de bulundukları ülkenin emperyalizmden, feodalizmden, savaş ağalarından, Kürt endüstrisinin patronlarından kurtuluşuna bağlı.
Türkiye’de Kasrı Kanco şatosu sahibi Ahmet Türk tehcir edilen Ermenilerden el koydukları topraklardan bir karışını Kürt marabasına vermiş mi? Ya da AKP kurucusu Dengir Mir Fırat’ın hangi Kürde ne yararı olmuş? Kürt milletvekilleri ve çocukları nerelerde yaşıyorlar, nerelerde okuyorlar, gariban Kürt marabası ve çocukları nerelerde? Aşiretlerin ellerinde, şeyhin şıhın kucağında. Kürt belediye başkanlarına bakıyorsunuz, aşiret; hep aşiret…
…..
Başlarında KCK Eşbaşkanı Bese Hozat takma isimli Hülya Oran olan otuz PKK’lı silahlarını kazana atıp yaktı. Ne güzel. Hülya Oran silah bırakmaya karşı olanlardandı. Bese Hozat, Dersim isyanı elebaşısı Seyit Rıza’nın eşiydi. Hülya Hanım o nedenle bu ismi kendine takmış.
Silah kaynatma (keleş çorbası mı demeli?), pardon yakma kazanı Süleymaniye ile Erbil arasında bir mağara önüne konmuştu. Mağara Mahmut Berzenci ile bağlantılı. Berzenci, 1920’lerde İngiliz emperyalizmine başkaldıran bir Kürt lider. Süleymaniye’den çıkarılınca bu mağaraya konuşlanmış. Matbaa kurmuş, silah bulmuş savaşmış. Mustafa Kemal bağımsızlık savaşı için yola çıktığında ona da mektup yazmış. Musul’u geri alma mücadelesi de buradan yürütülmüş. Özdemir Paşa bölgeyi üs olarak kullanmış. Seyit Rıza’nın eşinin adını taşıyan en yüksek yöneticilerden Hülya Oran namı diğer Bese Hozat silahını burada kazana atıyor.
Bu önemli KCK Eşbaşkanı Hülya diğer Eşbaşkanı Cemil Bayık ile birlikte yalnız PKK’nın değil diğer ülkelerdeki dallarının budaklarının da sorumlusu.
Ama Hülya, silahını devlet kuvvetlerine teslim etmiyor yakıyor. Demirci Kawa onlardan orak çekiç yapar mı?
Diğerleri de öyle.
Otuz militan ve otuz silah… ABD’nin “kara gücüm” dediği güç kaç kişiliktir? Emperyalist güçlerin verdiği silah sayısı nedir? Otuz kişi ve otuz silah denizde damla bile değil. Kaç militan ve kaç silah var? Kimlerde, nerede, nasıl saklanıyor?
Diğer silahlar ne zaman ve nerede teslim edilecek, ya da yakılacak?
Bunların, incelenip numaraları kaydedilip, balistik incelemeleri yapılıp Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edilmesi gerekmez mi?
Ne zaman ve hangi koşullar yerine getirilirse diğer binlerce silah kazana atılacak?
O kadar silaha kazan mı yeter? O silahların koşulsuz teslim edilmesi gerekmez mi?
Bu silahlar hangi suçlara karıştı? Bunlar incelenmeden silahların yok edilmesi delil karartmak değil midir?
Devlet terör örgütüyle pazarlık mı yapıyor? Bu kabul edilebilir mi?
Partilerin tutumu ne?
DEM’in kafasında kaç tilki kuyrukları birbirine değmeden dolaşıyor, bilinmez ama Öcalan’ın çağrısına en baştan beri uyuyor. MHP başı çeken parti oldu. CHP destek vereceğini açıkladı. Vatan öyle. İyi Parti ve Zafer karşı çıkıyor. Parlamento dışı “sol” karşı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan sanki anayasa değişikliği, oy, ömür boyu başkanlık ve hatta halifelik hesabı yapıyor gibi.
Kuşkulu, umutlu, ince okunup sık dokunacak zor günler…
…..
Eşkıyanın dağda kalmasını değil koşulsuz teslim olmasını, düze inmesini ve silahlarını devlete teslim etmesini istiyoruz. Nasıl olacak? Teslim olanlar ne olacak? Cinayetlere, katliamlara katılan, katkıda bulunanlar ne olacaklar? Yaptıkları yanlarına mı kalacak? Şehitlerin, gazilerin, onların ailelerinin, milletin, memleketin oluru nasıl alınacak? Yoksa onların yüzüne nasıl bakılacak?
Vatan Partisi bir af yasası önerisi hazırlamış. (2) TBMM’de incelenmeli, tartışılmalı. Yasa günümüz koşullarına ve halkımızın çıkarlarına en uygun biçimde kabul edilebilir.
Af, kabul edilmesi zor ama tersi seçenek daha yıllarca sürecek çatışmalar ve terör; gene kan ve ölüm… Düze inenler ne olacak? Büyük Kürdistan rüyası ve hülyası görenlere güzel bir dünya seçeneği sunmanın yolu nedir?
Okulunu bırakmış olanlar okusun mu, mesleği olana mesleğinde iş bulunsun mu, isteyen yurt savunmasında görev alsın mı, deneyimlerinden yararlanılsın mı?
Hainlik yurtseverliğe, ihanet millete hizmete döner mi?
Eskiden af ile düze indirilen çete reisi ‘kır serdarı’ yapılır bölgeyi eşkıyadan korurmuş. Zaptiye ile birlikte eşkıya takibine gidermiş. Örneğin Çakırcalı Mehmet Efe affedildikten sonra Kamalı Mustafa çetesini kıstırarak tamamını ortadan kaldırmıştır. Bugün de isteyen sözleşmeli bekçi, korucu, onbaşı, çavuş, başçavuş olabilir mi?
Sorular uzayıp gidiyor.
Yanıtlar???
……
İnşallah… Ama öznel dileklerden değil nesnel gerçeklerden yola çıkmak gerek.
Bence asıl şu sorular önemli:
Silah bırakma ve birleşme, bütünleşme Emperyalizmin yararına mı zararına mıdır, ezenlere, sömürenlere mi yarar yoksa halkın çıkarına mı, tüm etnik gruplardan, din ve mezheplerden oluşan Türk milletinin yararına mı, zararına mıdır?
Kısacası, Eşkıyanın düze inip silahlarını devlete teslim etmesi Türkiye’nin yararına mıdır yoksa zararına mıdır?
Öyle ya da böyle ülkenin bu yaşamsal sorunu çözülmelidir.
Hani William Shakespeare demiş ya,
“To be or not to be, that is the question”:
“Olmak ya da olmamak, İşte soru budur”.
Bizce de öyle.
https://www.aydinlik.com.tr/haber/isvectesozdekurdistanicinturkiyeyiharcamacabalari209309