Altı Ok, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini ve Atatürk’ün reformlarının temel taşlarını oluşturur. Bu ilkeleri idrak etmek, Türkiye’nin modernleşme sürecini ve Atatürk’ün vizyonunu anlamayı sağlar. Altı Ok’un her biri, Atatürkçü düşünce sisteminin bir yönünü temsil eder:
Cumhuriyetçilik:
Halkın kendi egemenliğini seçtiği temsilciler aracılığıyla kullandığı, monarşi ve sultanlık gibi sistemlerin reddedildiği bir yönetim biçimini ifade eder. Bu ilke, halkın egemenliğini temel alır ve demokratik bir rejimi savunur.
Milliyetçilik:
Irk, din, mezhep ayrımı yapmaksızın ulusal birliği ve bağımsızlığı esas alır. Türk milletini modern bir ulus kimliği etrafında birleştirmeyi amaçlar ve emperyalizme karşı durmayı içerir.
Halkçılık:
Toplumda sınıf ayrımı yapmaksızın, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir anlayışı benimser. Sosyal adaleti ön planda tutar ve halkın çıkarlarını korumayı amaçlar.
Laiklik:
Devletin ve dini işlerin birbirinden ayrılmasını, bireylerin din ve vicdan özgürlüğünü koruyan bir anlayışı ifade eder. Dinin devlet yönetiminde bir araç olarak kullanılmamasını amaçlar.
Devletçilik:
Ekonomide özel girişimi desteklemekle birlikte, devletin ekonomik kalkınmada aktif bir rol üstlenmesini ifade eder. Özellikle sanayi ve altyapının geliştirilmesi için devletin müdahale ettiği bir anlayıştır.
İnkılapçılık (Devrimcilik):
Toplumun çağdaşlaşması için gerekli reformların sürekli bir şekilde yapılmasını, geçmişe takılı kalmadan ilerici bir anlayışla yeniliklere açık olmayı ifade eder. Atatürk’ün reformları bu ilkenin temel uygulamalarıdır.
Bu İlkeleri İdrak Etmek
Altı Ok’u anlamak, yalnızca ezberlemekten öte, bu ilkelerin tarihsel bağlamını, Atatürk’ün bu ilkeleri neden önerdiğini ve modern Türkiye’yi inşa etmede nasıl bir rol oynadığını kavramayı gerektirir. Özellikle günümüzde bu ilkeleri toplumsal barış, demokratikleşme, ekonomik kalkınma ve bireysel özgürlükler çerçevesinde değerlendirmek, bu prensiplerin zamansız ve evrensel bir değer taşıdığını anlamayı sağlar.
Burada bir iki çok önemli hususa da dikkat çekmek isterim.
Öncelikle laiklik devletin her dine eşit mesafede olması demektir. Zaman zaman bu ülkemizde Müslümanlara zulüm aracı olarak kullanılmıştır. Mustafa Kemal sonrası dönemde laikliğin doğru ifade edilmemesi toplumun bir kesiminde antipatik yaklaşımlara yol açmıştır.
Ayrıca bu 6 ilke kimsenin tekelinde değildir, tıpkı yüce dinimiz İslam gibi, bir STK bir parti veya bir kurum bunu tekelinde sayamaz.
Mustafa Kemal hepimizin bir değeri olmalıdır. Ancak bundan daha değerli olan ise onun 100Yıl öncesinden ortaya koyduğu vizyonu doğru anlayıp bugün 100Yıl sonrasının vizyonunu ortaya koymak hepimiz için bir sorumluluktur.
Ayrıca bir hususta kirli işlerine kılıf uydurmak için hadislere ve yüce dinimize sığınan din tüccarları ile yediği naneleri Atatürkçülük sıfatının arkasına sığınarak gizleyen mendeburlardan bu memleketi kurtarmak lazım.
Namaz kılan oruç tutan devlet adamlarımız olmalı elbet bunun laikliğe aykırı bir tarafı yok liyakati varsa olsun tıpkı bu ülkenin kimliğini taşıyan herkes gibi.
Yeter ki şükredin halinize derken şükretmesini bilen bir lider olsun. Her türlü haltı yiyip sonra sabır, şükür edebiyatı yapmasın.
Tabi bu Atatürkçülük adı altında her türlü dolabı çevirenler içinde geçerli.
Allah bizleri iyilikte güzellikte doğrulukta yarıştırsın inşallah.