Arap yarımadası, M.Ö. 20 bin yıl civarında yaşanan son buzul çağı nihayetinde yağmurların azalması ve nehirlerin kuruması ile köklü değişikliklere maruz kaldı. Böylece insanlar ve hayvanların kimisi doğuda Mezopotamya vadisine, özellikle Fırat civarına gitti. Batıda ise bugünkü Filistin, Lübnan ve Suriye’ye yerleşti. Ortadoğu’nun bugünkü kuraklığı ve yüksek sıcaklığı 6 bin yıl önce başlamıştır. Arap Yarımadası’na gruplar halinde yapılan göçler M.Ö. 3’ bin yıl kadar geri götürülmektedir.
Eski Ortadoğu tarihi bir medeniyetler kuşağıdır. M.S. 6. yüzyıla gelene kadar Asur, Pers ve Roma İmparatorlukları bölgeye damgasını vurmuştu. Arabistan şimdiki Arapların ataları olan Sami kabilelerinin eskiden beri yerleşik olduğu yer idi. Araplar, İslamiyet öncesi devlet olmamış kabilelerdi. Mısır uygarlığı Arap değildi. Mısırlılar, İslamiyet! in doğuşu ile Araplaştı. Ortaçağ’dan 20. yüzyıla kadar Ortadoğu tarihine İslami halifelikler, Haçlı seferleri, Türk ve Moğol akınları ile Osmanlı İmparatorluğu şekil verdi.
Bugünkü Arap Dünyası’nın büyük bölümü dört yüzyıl kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası oldu. 16. yüzyılın ilk yarısında dünyada üç büyük Türk imparatorluğu vardı; Osmanlı, Pers diyarındaki Safevi ve Hindistan’daki Babür İmparatorluğu. Bu üç imparatorluk; Fas, Avusturya ve Etiyopya’dan Orta Asya, Himalya sıra dağları ve Bengal Körfezi’ne kadar olan devasa bir coğrafyayı kontrol ediyordu. Safeviler Şii, diğerleri guruplar Sünni İslam’ ın egemenliği etkili oldu
Osmanlı hükümdarı Yavuz Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında 1514’de Çaldıran’da yapılan savaştan sonra Suriye ve Mısır’ı da ele geçiren Osmanlı en büyük Müslüman devlet olmayı başardı. Orta Asya’da ise diğer bir Türk hanedanlığı olan Özbek Hanlığı vardı. Kırım, Kazan ve Astrahan Hanlıkları da Karadeniz’den Orta Asya’ya yayılmış durumda idi. 1530’larda Osmanlı hâkimiyetindeki bölgelerde 14 milyon kişi yaşarken, İngilizler 2.5 milyon, İspanyollar 5 milyon Nüfus’a hüküm ediyordu.
Birinci Dünya Savaşı esnasında yapılan Sykes – Picot Anlaşması (16 Mayıs 1916), Arap Dünyasını İngilizler ve Fransızlar arasında Emperyal planlara göre bölmeyi öngörüyordu. Osmanlı döneminde huzur içinde yaşayan ama Batılıların kışkırtması ile imparatorluğa isyan eden Araplar, Osmanlıdan sonra İngiltere ve Fransa’nın manda ve sömürge düzeninin sona ermesi için beklediler. Fransız sömürge düzeni 1946’da Lübnan ve Suriye’de, 1956’da Fas ve Tunus’ta, 1962’de Cezayir’de sona erdi.
İngilizler ise farklı bir yol izledi; İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sadık Arap hükümdarlarla anlaşmalar imzalayarak eski sömürgeci etkiyi devam ettirmeye çalıştılar ve ABD’ye devrettiler. Ortadoğu’da Batılı sömürge mirasının sürmesinde şu faktörler etkili olmuştur.
Batılılar sömürge düzeninden kalma Arap aileleri ile geleneksel sistemi ve yönetim biçimini devam ettirdiler. Bunun karşılığında; sadık Arap rejimlerine iktidar garantisi, finansal, askeri ve teknolojik destek sağladılar.
Mevcut düzeni devam ettirmek için siyasi otorite ve toprak sınırları tanındı ve kurumsallaştırıldı. Ancak, Fransız ve İngilizler tarafından kurulan ve devam ettirilen bu devletler içinde ve arasında ne siyasi ne ekonomik işlevsellik vardı. Sadece sömürgeci, emperyal istekleri karşılamak için kurulmuşlardı. 1917’deki Balfour Deklarasyonu’ndan 1948 yılında İsrail’in kuruluşuna kadar süren Filistin’deki İngiliz Mandası, Yahudilerle Arap toplumlarını entegre etmekten çok aralarındaki ayrışma ve çatışmaları artırmaya neden oldu. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sömürgeciliğe ve dış güçlere karşı bağımsızlık amacı ile başlayan muhalefet daha sonra hükümetlerinden reform bekleyen bir sosyal harekete dönüştü. Bu sosyal hareket artan petrol gelirleri ile desteklenen bir modernizasyon sürecinin parçası oldu ve aralarındaki çekişmeler Sosyalist, İslamcı, milliyetçi gruplar doğurdu. Bütün bu gelişmeler, Arap ülkeleri ile Batı arasındaki çekişmelerin köklerini oluşturdu. Hala Arap Dünyası dış güçlerin ordularının edindikleri askeri üsler ile örtülü olarak işgal edilmiş ya da kuşatılmış durumdadır.
Ortadoğu’nun Arap olmayan üç ülkesi Türkiye, İran ve İsrail’dir. Soğuk Savaş döneminde İsrail ve Türkiye, Batının Ortadoğu’daki güvenilir iki köprübaşı idi. 1979 yılında din odaklı bir rejime geçen İran, Batı kampından ayrıldı ve 1990’lı yıllardan itibaren kurmaya başladığı Şii ekseni ile Ortadoğu’yu kendi projeksiyonuna göre değiştirmeye yöneldi. 1990 yılındaki Körfez Savaşı gibi 2003 yılında Irak’ın işgali ve 2010 yılında başlayan Arap Hareketleri, Arap Dünyası’nın problemleri ve yetersizliğinin dış güçler tarafından nasıl manipüle edildiğinin göstergesi olmaya devam etti. Arap rejimlerinin zayıflığı ve domino etkisi ile art arda devrilebileceği anlaşıldı. Batılılar, Ortadoğu’da sadık olan otoriter rejimlerle iş birliği yaparken, İsrail’in güvenliğini hep ön planda tuttular.
Türkiye’de ise 2002 yılında iktidar olan Siyasal İslam, Yeni Osmanlıcı dış politika ile Ortadoğu ve Afrika’da yeni bir oyuna başlarken, 2009 yılından itibaren İsrail’i açıkça hedef almaya başladı. Özellikle 7 Ekim 2023 Hamas saldırıları sonrası Gazze Savaşı ile artan gerginlik, bugün Suriye’de iki ülkenin konvansiyonel bir savaşa girme riski ortaya çıkardı.
ABD’den aldığı destek ile Ortadoğu’daki güç boşluğunu fırsata çevirmeye çalışan Tel Aviv, Büyük İsrail kurma hayali ile topraklarını Suriye de dâhil her istikamette genişletmeye çalışıyor. ABD ile ortak bir strateji izleyen İsrail, Ortadoğu’da istikrarsızlığı sürekli kılmak için Arap olmayan etnik (Kürt) gruplardan Batıya müzahir devletçikler kurma peşinde.
Ankara, Esat’ı yok edeceğim derken, Suriye sahasının kontrolünü büyük ölçüde ABD ve İsrail’e bıraktı. Uzun zamandır devam eden örtülü ambargolar nedeni ile de köşeye sıkışan Türkiye, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de yalnız ülke konumunda. Son koz Trump yönetimi ile iyi geçinmek ama önünde Suriye, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’e, İsrail ile ilişkilerden İran senaryosuna destek verme gibi uzanan bir liste önümüze konulmuş durumda.
Bernard LEWİS’in; “Tarih, Ortadoğu’da başladı ve orada sona erecektir” ifadesi Ortadoğu’nun geçmişi ve geleceği ile ilgili çarpıcı bir saptamadır. Tarihin, Sümerler tarafından yazının bulunması ile M.Ö. 3 binde Ortadoğu’da başladığı kabul edilir. Öte yandan kutsal kitaplar, insanlığın sonu için Ortadoğu’da yapılacak nihai bir savaştan (Armageddon) dan bahseder.
Dünya büyük bir dönüşüm içinde. Büyük resimde ABD ve Çin arasında artan gerilim yeni bir dünya savaşına dönüşmese de yeni bir dünya düzenine gidiyoruz. Ortadoğu haritasında ise büyük yırtılmalar ve nihayetinde büyük bir hesaplaşma bekleniyor. Kıyamet Savaşı’na bugüne kadar hiç olmadığı kadar yakınız, gibi.