1. Haberler
  2. GENEL
  3. YALNIZCA DOĞA, ÇEVRE DEĞİL; “YAŞAM HAKKI” SÖZ KONUSU

YALNIZCA DOĞA, ÇEVRE DEĞİL; “YAŞAM HAKKI” SÖZ KONUSU

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Muğla Yatağan ve Milas İkizköy-Akbelen’deki kömür madeni ve termik santrallerin hava ve çevre kirliliği, kanser başta olmak üzere ciddi sağlık risklerini artırıyor; uzmanlar, yaşam hakkının korunması için acil önlemler alınması gerektiğini vurguluyor.

GÜLÇİN ERŞEN

Muğla Yatağan’daki ve Milas İkizköy – Akbelen’deki kömür madeni ve termik santral işletmelerinin havayı ve doğayı kirleterek kanser hastalığının artmasına neden olduğu bir gerçek. Bunun başlıca nedeni kirlenen hava mı, ortaya çıkan radyasyon mu? Her ikisi mi? Yazıda bu sorulara çeşitli bilgi ve görüşler ışığında yanıt arayacağız.

İkizköy Muhtarı Nejla Işık, Toprağımızı Vermiyoruz Muğla Mitingi ertesinde benle iletişime geçti. Akbelen Direnişi’nin simgelerinden Zehra Nene (Zehra Yıldırım) henüz toprağa verilmişken, köyde gerçekleştirilen ağaç sökümü sonrası, yani on gündür, sabah çok erken ve gece geç saatlerde, çok kötü bir yanık kokusu eşliğinde köye dağılan dumandan söz etti. Genzi yakan koku ve duman yüzünden evlerinin camını bile açıp havalandıramadıklarını ve bunun kaynağını araştırdıklarını söyleyen Nejla’ya rüzgarın yönüne göre, kokunun geldiği yeri, kaynağını bulmaya çalışın demiştim. Meğer ağaç kesimi sonrasında, kömür çıkartmak için dinamit de patlattıkları alanda açıkta kalan kömür, kendi kendine içten içe yanmaya başlamış. Kömürün kalitesi de çok kötü olduğundan bu kadar berbat bir korkuyla hava kirliğine yol açması kaçınılmaz. Peki bu konuda ne yapılmalı?

Konuyla ilgili telefonda konuştuğum uzmanlardan TMMOB eski Genel Sekreteri Maden Mühendisi arkadaşım Alparslan Ertürk’ün görüşlerine yer vereyim:

“Yazık ediyorlar; doğaya, memlekete. Ne yazık ki, açık işletmelerde yanma olayının kesın çözümü yok, kömür bünyesındeki kükürt oksitlenerek yanma reaksiyonunu başlatıyor. Tek çözüm bir biçimde kazıp kömürü almak, üzerini kapatmak… Onlar içinde büyük problem taşımak, stoklamak vb. Kazı alanından alınan örtü tabakası içerisinde kalan kömürler de yanmaya devam edecektir. Yanma sonucu oluşan kükürt ve karbon türevi gazlar ortama ve insanlara zarar vermeye devam edecektir. Görünen kömür de çok verimli değil, aradaki kil bantlarından dolayı. O bölgedeki projeler madencilik açısından da baştan sona sıkıntılı.”

MAHKEME KARARLARI HİÇ SAYILIYOR

Gündemdeki 7554 Sayılı Torba Yasa, nasıl Anayasa’ya ve Zeytin Yasası’na aykırı ise, aslında Yatağan ve Milas’taki termik santrallerin 1996 sonrasında işletilmesi hukuk dışı. Zira 1993 yılında Aydın İdare Mahkemesi’nde açılan davalarda mahkeme 1996’da, Muğla’da çalışan 3 termik santralin, yani Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik santrallarının “yerel kirliliğe” neden olduğu gerekçesiyle kapatma kararı aldı. Santral kapanmayınca da devreye giren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Temmuz 2005’de kapatma kararını uygulamayan Türkiye’yi toplam 10 bin avro tazminata mahkum etti…(Santralin külleri de çimento fabrikalarına satılıyor. İki çimento fabrikası da Yatağan’a yapmayı planlıyorlar.)

O süreci yakından izleyip anımsayan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milas İlçe Başkanı Ahmet Kılbey’e, miting öncesi Akbelen ziyareti sırasında sözünü ettiği “Radyasyon” meselesini de sordum. Kılbey, 25 yıl öncesinden başlayarak anlattı:

“O zamanlar termik santral için çıkarılan kömür, orada çalışanlara bedava veriliyor ve yörede çok ucuza satılıyordu. Kalitesiz kömür, çok fazla hava kirliliğine yol açtı. 1999’da Atom Enerjisi Daire Başkanlığı’na başvurduk. Gelip burada ölçümler yaptılar. Havada karbon, kükürt gibi zehirli maddelerin yanı sıra radyoaktif elementler çıktı. O zamandan beri maden ocaklarının sayısı ve enerji üretimi arttı. Şimdi o alanlarda çok daha yoğun radyasyon olduğunu tahmin ediyorum. Kanser hastalığındaki artış da bence bundan kaynaklanıyor. Genel Kurul’da Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Aras’a da söyledim; orada mutlaka radyasyon yoğunluğu, hızı, alanı ölçülmeli… Radyasyonlu alanların 1 metre kalınlığında söndürülmüş kireç ya da 12 santimetre kurşun tabakasıyla örtülmesi gerekir.”

“ASLINDA 356 KÖY ETKİLENECEK”

Ahmet Kılbey, benim daha önce de duyduğum bir olayı anımsatarak; 1970’lerde Güllük Limanı’ndan Rus gemilerinin tonlarca linyit yükleyip götürdüklerini söyledi. “10 yıl boyunca, Rusya’ya niye buradan kötü kaliteli bir kömürü taşıdılar? Uranyum için” diyen Kılbey, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aslında buradan çıkarılan kömür, enerji üretimi için düşük kalorili ve yetersiz. O nedenle, Soma’dan ve başka yerlerden, hatta Sibirya’dan getirilen kaliteli kömürle, Bağdamlar Köyü’ndeki ‘zenginleştirme sahası’nda karıştırılıyor. Bunu da başka bir firma yapıyor… Torba yasa ile çevresel olarak aslında Muğla’daki 356 köy etkilenecek. 13 İlçe, 51 eski belde, yüzlerce mezra çevresel olarak etkilenecek.”

İnternetteki ansiklopedik bilgiler şöyle:

“Linyitin yanması, diğer kömür türlerine kıyasla salınan karbondioksit ve kükürt miktarına göre daha az ısı üretir. Sonuç olarak, linyit insan sağlığı için en zararlı kömürdür. Kaynağa bağlı olarak, doğal oluşan radyoaktif maddeler de dahil olmak üzere, çeşitli toksik ağır metaller linyitte bulunabilir ve yanmasından kaynaklanan kömür uçucu külünde kalabilir ve bu da sağlık risklerini daha da artırır.”

Bu bağlamda, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyesi ve Temiz Hava Hakkı Platformu Üyesi  Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa’dan aldığım bilgileri aktarmalıyım:

“Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK)’in Yatağan’daki istasyonu 1990’larda alarm vermişti ve santralin çalışması mahkeme kararı ile durdurulmuştu. Termik santrallarda kömürün yanması sonucu asılı partiküller, karbon dioksit kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit, hidrokarbonlar, hidroklorik asit ve kül bacadan havaya verilerek çok ciddi hava kirliliğine neden olur. Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı 2013 yılında kirli havayı ‘Grup I’ yani en önemli kanser nedenleri arasına dahil ettiğini duyurdu. Bu bilgiler ışığında yörede hava kirliliğine bağlı olarak kanser, kronik bronşit, astım, solunum yolu enfeksiyonları (kış aylarında özellikle bebeklerde), kalp-damar hastalıklarında artış beklenen bir sonuçtur. Yöredeki kanser ve hastalıkların görülme sıklığı ne durumdadır bilmiyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bu bilgileri talep edildiği halde paylaşmıyor. Yörede görülen kanserlerin bir bölümü de kuşkusuz bacadan havaya verilen radyoaktif izotoplara bağlıdır. Termik santral kaynaklı bacadan havaya verilen ve kömürün yanmasıyla oluşan ve santralın kül barajına depolanan atıklarda radyoaktif izotopları özel aletlerle ölçmek olası. Bu işleri artık Nükleer Düzenleme Kurulu (NDK) yapıyor. Ölçüm yapılması için üniversitelerin Nükleer Bilimler Enstitülerine başvurulabilir.

Madenlerde açığa çıkan kömür, kimyasal reaksiyon sonucu kendiliğinden yanabilir. Kömürün açıkta bırakılmaması gerekir. Linyitin yanmasıyla radyoaktif maddeler havaya, havadan toprağa karışabilir.”

Çok yönlü düşünüldüğünde; böyle bir maden ve enerji işletmeciliğinin, aşırı yüksek maliyeti, doğaya ve insan sağlığına verdiği geri dönülmez zarar ve yaşam hakkını, hukuku (Anayasamızın 17. ve 56. maddeleri) hiçe sayan yanıyla savunulamayacağı açıktır.

YALNIZCA DOĞA, ÇEVRE DEĞİL; “YAŞAM HAKKI” SÖZ KONUSU
Yorum Yap
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.