Muğla’da 180’i aşkın sivil toplum kuruluşunun katkılarıyla ‘Toprağımızı Vermiyoruz’ mitingi gerçekleştirildi. Türkiye’nin dört bir yanından örgütlerin katılım gösterdiği mitingde 7554 sayılı Torba Yasa’ya tepki gösterildi. CHP’nin tutuklu Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu da bir mesaj gönderdi. Çok sayıda konuşmacı zeytin ağaçlarının küresel bir değer olduğunu ve zeytinlik alanların maden sahasına açılmasının geri dönülemez bir hata olduğunu vurgularken, CHP lideri Özgür Özel de “Anayasa Mahkemesi’ne çağrımızdır: Torunlarınız için sizden adalet bekliyoruz” dedi.
Muğla’da çevreye sahip çıkmak için binlerce kişinin katıldığı anlamlı bir miting düzenlendi. “Toprağımızı Vermiyoruz” sloganıyla gerçekleştirilen buluşmada, 180’i aşkın sivil toplum kuruluşu ortak ses yükselterek 7554 sayılı Torba Yasa’ya karşı çıktı. Türkiye’nin farklı kentlerinden gelen örgütlerin de destek verdiği mitingde, zeytinliklerin madenciliğe açılmasının telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı ifade edildi. Pazar günü saat 16.00’da başlayan ‘Toprağımızı Vermiyoruz’ mitingi, akşam saatlerine dek sürdü.
Mitinge Silivri’den bir mesaj gönderen CHP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu “Ülkemiz maalesef adalet ve merhamet duygusunu yitirmiş haksız kazanç ve çıkar şebekeleri tarafından yağmalanıyor”. Hiçbir vatansever içinde insan ve doğa sevgisi olan Allah korkusu taşıyan hiç kimse ormanların talan edilmesine zeytinliklerin yok edilmesine seyirci kalamaz. Kısa vadeli siyasi hesaplarını birtım küçük grupların çıkarlarını kamu yararının ve memleketin geleceğinin önüne koyanlar şunu çok iyi bilsinler ki kimsenin yaptığının yanına kar kalmayacağı günler yakındır.” dedi.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, “Her köşesiyle Fethiye’den Bodrum’a kadar tarihiyle, kültürüyle, doğasıyla, güzel insanlarıyla, tarımsal üretimiyle, her şeyiyle bir dünya mirası olan Muğla’mızda yaşamaktan çok mutluyuz. Ancak bu güzellik maalesef bazıları tarafından yok edilmek isteniyor. Zeytin Anadolu topraklarının bekçisidir… Binlerce yıldır; onlarca, yüzlerce kavim geldi geçti. O zeytin ağaçları orada duruyor. Bizim atalarımız zeytin dikerdi. Bu hainler zeytin söken olarak tarihe geçecekler.” dedi.
KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak da, “KESK açısından burada olmak ekoloji mücadelesini yürütmek bir tercih değil, yaşam mecburiyeti. Biz biliyoruz ki bir ülkede antidemokratik uygulamalar çoğalıyorsa, bir ülkede savaş politikaları çoğalıyorsa, bir ülkede doğaya savaş açılıyorsa bilin ki o ülkede sömürü zemini güçleniyor ve o ülkede iktidarlar otoriterleşiyor.” diye konuştu.
TMMOB Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Arif Balkanay da “Saray rejimi ülkeyi yönetme kabiliyetini tümüyle kaybetti. Baksanıza halkımızın gözünde yitirdiği meşruiyetini okyanus ötesindeki saray kapılarında arıyor” dedi.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap da, “Biz bugün burada sağlığımıza da sahip çıkıyoruz. Sadece toprağımıza, sadece suyumuza, ağacımıza değil; sağlığımıza ve geleceğimize de sahip çıkıyoruz. Yaşam kaynağını, yaşam hakkını ihlal eden hiçbir yasa, hiçbir proje sağlığımızdan ve bizlerden daha önemli asla değildir. Bu yasa hükümsüzdür arkadaşlar.” dedi.
Kızıl Parti Başkanı Candan Polat Köksal da, Bugün ranta karşı sömürüye karşı talana dur demek için buradayız. İklim değişikliği yasası ile birlikte bize ne diyorlar? Az karbon salınımı gerçekleştirin… Kömürleri madenleri az kullanın… Bunların vergisini ödeyin. Ama bir yandan da öyle bir maden yasası çıkarıyorlar ki koca bir memleketi kocaman bir maden ocağı haline getiriyorlar” dedi.
Sol Parti Sözcüsü İlknur Başer de, “En acil görevimiz birleşik mücadelemizle tek adam rejimini tarihin çöplüğüne göndermek.” dedi.
Yeşil Sol Partili Naci Sönmez ise, “Bugün karşı karşıya olduğumuz şey sadece bir doğaya çevreye iki ağaca zeytinlere saldırı değildir Bugün karşı karşıya olduğumuz şey uluslararası sermayenin sistematik bir saldırısıdır”.
EMEP’li Seyit Arslan da, “Bu iktidar; kadına düşman, çocuğa düşman, eğitimciye düşman, sağlıkçıya düşman, belediye başkanlarına düşman, düşünen insana düşman.” diye konuştu.
Yeni Yol Partisi Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ da, “Türkiye’deki problemlerin anası bu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Çevreyi tahrip eden, emperyalizme kapı aralayan aynı zamanda milletine maraba muamelesi yapan sistemin adı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir.” dedi.
Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Serra Kadıgil de, “Toprağımıza suyumuza zeytinimize kadın olarak bedenimize el kadar çocuklarımıza el uzatanlara dur demek için biz bugün buradayız dostlar. Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923’ten bu karanlığın ülkemizin başına musallat olduğu güne kadar bu ülkede verilen maden ruhsatı sayısı kaç biliyor musunuz, 1186. Sadece geçtiğimiz 15 senede bu karanlığın yerli yabancı maden şirketlerine peşkeş çektiği ruhsat sayısı 386.000.” dedi.
DEM Partili Tülay Hatimoğulları da, “Barış sadece silahların susması demek değildir. Barış ağaçla barışmaktır, suyla barışmaktır, toprakla barışmaktır” dedi.
CHP Lideri Özgür Özel de şu ifadeleri kullandı:
“Böyle bir güzelliği korumamız gerekirken, çoğaltmamız gerekirken 23 yıldır bu ülkeyi yöneten iktidar ne yapıyor? 23 yılda 11 kez zeytine Meclis zemininde saldırdılar. Bunun son 14 yılına, bu saldırıların sekizine bizzat şahidim. Gün oldu komisyonlarda sabahlandı. Gün oldu son dakika Genel Kurul’dan döndü ama bu mücadele hiç bitmedi. İlk kez toplumdan gelen bütün tepkilere, verilen bütün mücadeleye rağmen hem de koordinatlar belirtmek suretiyle, adrese teslim bir şekilde bu saldırıyı gerçekleştirdiler. Görünen sadece Akbelen’deki saldırı değil. Bundan sonraki süreçlerde yasanın içindeki fevkalade tehlikeli maddelerle izin süreçlerinin çok hızlanacağı, çoğu zaman mekanizmaların arkalarından dolaşılacağı ve bundan sonraki süreçte eğer bu kanun bu haliyle kalırsa doğa katliamlarının artarak hızlanacağını biliyoruz. Bunun için Anayasa Mahkemesi, değerli üyeleri, hakimler bu kararı verirken lütfen ellerini vicdanlarına koysunlar. Bugünü değil, yarınları düşünsünler. Kendilerinin değil, torunlarının, gelecek kuşakların; bu ülkenin talan edilmesine değil, zeytinine, doğasına, çevresine ihtiyaç var. Anayasa Mahkemesi’ne çağrımızdır; torunlarımız için sizden adalet bekliyoruz.”
“BUNLAR YEŞİL ALAN GÖRDÜKLERİNE İNŞAAT HAYALİ KURANLARDIR”
“Bu iktidar insanlığımıza ve doğamıza maalesef iyi gelmedi. 80 yılda sadece bin 186 maden ruhsatı kesilmişken AK Parti’nin kara düzeninde 386 bin ruhsat verilmiştir. Bin 186’dan 386 bine gelinmiştir. Bunlar bir yeşil alan gördüklerinde hemen inşaat hayali kuranlardır. Sadece Muğla’da ormanlık alanların yüzde 70’i, Muğla topraklarının tamamının yüzde 60’ı maden ruhsatı kapsamına alınmıştır. Milas’ta, Yatağan’da 57 köy kaderiyle baş başadır. 25 köye maden çizilmiştir. Köylülere ‘Evini bırak, nereye gidersen git’ denilmektedir. Ve tam 820 bin, neredeyse 1 milyon zeytin ağacı, binlerce yıllık emek, köylülerin alın teri, bir bakanın imzasıyla bir şirketin para iştahına terk edilmiştir. Türkiye dünyaya 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi açıklamışken, aynı iktidar iklim yasasını çıkardıktan birkaç ay sonra zeytinlikleri, ormanları, meraları ve madeni açan yasayı getirmiştir. Bu bir ikiyüzlülüktür. Zaten iklim yasası olması gerektiği gibi değildir. Ama bir yandan karbon sıfır taahhüdü verirken, bir yandan zeytinlere, ağaçlara saldırının iler tutar bir tarafı yoktur.”
“BU YAPTIKLARI EN BÜYÜK VATAN HAİNLİĞİDİR”
“Biz madene değil, madenciliğe değil, ama bu tarz vahşi madenciliğe, kamu yararı gözetmeyen gözü dönmüş madenciliğe sonuna kadar karşıyız. Doğayı değil, parayı önceleyen bir sistemin sonuna kadar karşısındayız. Şu anda devlet payının yüzde 0,9 olduğu ve madenlerin tamamen yurt dışındaki farklı ülkelere, odaklara peşkeş çekildiği bu sürece sessiz kalmak, daha önce bugün, bu kürsüden defalarca ve haklı bir şekilde söylendiği gibi; önüne gelene vatan haini diyenlerin bu yaptıkları en büyük vatan hainliğidir.”
“BU BÜYÜK MÜCADELEYE MİNNETTARIZ”
“Değerli dostlar 19 Mart tarihinden itibaren partimiz bir yargı tacizinin, ağır bir saldırının, hukuk tanımazlığın karşısındadır. Hedefindedir. O günden bugüne 57 eylemle, 10 milyondan fazla vatandaşı meydanlarda bu sürece itiraz etmek ve mücadele etmek için davet ettik, misafir ettik. Buradan şunu ifade etmeliyim. Bizim verdiğimiz mücadele, bir siyasi mücadele değildir. Bir siyasi partinin kendini koruma mücadelesi de değildir. Arkamda isimleri bulunan tüm demokratik yapılar, güçlerini demokrasiden ve sandıktan alırlar. Partiler sandıkla vardır. Bir ülkede iktidar sandıkla değişiyorsa, o ülkede geleceğe güven, tüm dünyada da o ülkeye inanç ve saygı vardır. Kendisi demokrasinin nimetlerinden yararlanıp zamanında ‘tren’ diye tanımlayıp, ‘İşime geldi bindim’ deyip işine gelince o trenden inen birisi doğrudan sandığı hedef almaktadır. Gidip icazet aradığı okyanus ötesindeki Trump, kendisine ‘İki yıl sonra seçim var mı? Fark etmez. Nasılsa sen kazanacaksın’ deyip aslında Türkiye siyasetine istikamet tayin etmekte, sandığı önemsizleştirmekte ve bu süreci olağanlaştırmaktadır. Milletten, halktan, sandıktan gücünü alanlar meydanlarda verdikleri mücadeleyle, ülkede iktidarın değişme umudunu ve kimin yöneteceğine sizin karar vermenize ilişkin Cumhuriyet’in en büyük kazanımını korumaktadırlar. Bu birliktelik bizi 10 binlerle, 100 binlerle, milyonlarla buluştururken biz sosyal demokratların, muhafazakar demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların, liberal demokratların, sosyalist demokratların ortaya koyduğu bu büyük dayanışmaya, bu büyük mücadeleye minnettarız.”
“DEMOKRATİK DİRENME HAKKIMIZI KULLANIYORUZ”
“Sözlerimi şu cümlelerle bitirmek isterim; Ben, yolda buraya kavuşmak için yüzlerce kilometre ileriden gelirken tertip komitesi mikrofonlarıyla açılış yaptığında bir büyük cepheden bahsediyordu. Evet, ‘cephe’ bir savaş tabiridir ve aslında bizler kolay kolay kullanmayız ama savaştayız. Saldırıdayız. Birileri geleceğimize savaş açmış, birlikteliğimize savaş açmış, demokrasiye savaş açmış, biz de bunun karşısında demokratik direnme hakkımızı kullanıyoruz. Kötülükle savaşıyoruz. Biz kazanacağız. İyiler kazanacak, haklılar kazanacak, halk kazanacak, zeytin ağaçları kazanacak, doğa, çevre, mücadelemiz kazanacak. Hepinizi saygı ile selamlıyorum. İyi ki varsınız. Buradan başladığım gibi bitiriyorum. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Hepinizi çok seviyoruz. Biz kazanacağız, siz kazanacaksınız.”