Yalan veya yalan söylemek, doğru olmayan söz, hakikat ve gerçeğin aksi, haksız söz ve bir kimseden söylemediği halde söz nakletmek manalarına gelmektedir.
Yalan, kişinin gerçeği saklayıp, bildiğinin aksini söylemesidir. Yalan, çok çirkin bir huydur. Dinimiz İslam yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır. Yalan’ın en büyük kötülüğü; insanı, Allah (CC)’ın rızasından uzaklaştırıp cehenneme götürmesidir.
Ayrıca yalan, insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karı-şıklıklara sebep olur; dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker. Yalan er geç ortaya çıkacağından, yalancılar kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler.
Kısaca yalan, insanı dünyada da, ahirette de felakete sürükler.
Yalanın aslı sözdedir; geçmişte olsun ve gelecekte, vaat olsun veya başka bir şey, yalan, yalandır. Yalan, kişinin gerçeği saklayıp, bildiğinin aksini söylemesidir. Yalan, çok çirkin bir huydur. İslamiyet, yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır.
Buna rağmen yalan söyleyenlerin büyük bir kısmı, İslamiyet’in yolunda olduklarını iddia etmektedirler. Özellikle hem yalan söyleyip hem de İslam olanlar, genellikle, günümüzde yaşayan politikacılardır.
İnsanı yalan söylemeye iten psikolojik sebepler arasında korkaklık, bilgisizlik, bir menfaat elde etme veya zarardan korunma düşüncesi, konuşmaya güzellik katma arzusu gibi hususlar vardır. Ancak yalan kısa zamanda ortaya çıktığı için aslında uzun vadede hiçbir fayda sağlamaz. Yalan başka insanların haklarına zarar vermesi sebebiyle aynı zamanda kul hakkı ihlalidir.
Genellikle Allah korkusu ve ahiret inancı zayıf olan insanların yalana daha sık başvurdukları görülür. Yalanın hem bireysel ve hem de toplumsal yansımaları vardır. Yalan söyleyen kişi zamanla insanların güvenini ve onların gözündeki saygınlığını yitirir.
Yalan insanlar arasındaki dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker ve toplum içinde karışıklıklara sebep olur. Aynı zamanda ailelerin parçalanmasına, komşuluk ilişkilerinin bozulmasına, toplumda yardımlaşma duygusunun körelmesine de yol açar.
Yalan daha çok ahlak ilmini ilgilendirse de yerine göre hukuki sonuçları da vardır. Yalan yere yemin ederek bir kimsenin hakkının zayi olmasına yol açan kişi ahirette Allah’ın gazabıyla karşılaşacağı gibi dünyada da verdiği bu zararı tazminle sorumludur.
Siyasalın zamansal ve mekânsal dönüşümüne paralel olarak post-modern dönemde yalanın bir hakikat karşıtlığı olduğu kabulünün ötesinde hakikati taklit eden ya da hakikat kisvesine bürünen ve kitlede psödologia fantastika (düşlemsel yalan) etkisi yaratan boyutunu da “post-modern yalan” adlandırması ile kavramsallaştırma amacı taşımaktadır.
Eski-Yunan’da Parrhesia sözcüğü ile ifade edilen ve Michel Foucault’nun kamusal alanda doğruyu söylemek anlamında bir ‘sözel ilişki etiği’ olarak tanımladığı kavramdan yola çıkılan çalışmada, post-modern dönemde siyasal arenada bir hakikat söylemi haline gelen yalan karşısında “özgür konuşma’ ya da ‘dürüst konuşma” vasıtasıyla siyasi yalanları yapı-söküme uğratmanın imkânları sorgulanmaktadır.
Bununla birlikte, “söylenenler yanında söylenmeyenlere odaklanma” yönündeki yaklaşımın, siyasi yalanları boşa çıkarmak noktasında ne kadar etkili olabileceği tartışılmaktadır. Bu teorik yaklaşım ve sorgulamalar temelinde, Türkiye siyasetinde yalanın bir hakikat söylemi yaratan etkisine de kısmen değinilmektedir.