Devletçe buyurucu bir biçimde konan genel, objektif (nesnel), soyut, gayrişahsi olan her kural yasama işlemidir. Bütün kural işlemler, maddi anlamda yasama işlemidir
Yasaların içeriği hukuk kurallarıdır. Amaçları açık olmayan, diğer bir deyişle amacı çok zor anlaşılan veya hiç anlaşılmayan yasalar hukuk devletin kavramını zedeler.
Yasaların dil, terim ve anlatım bakımından kusursuz olması zorunludur. Türk yasama organının dil, terim, ifade ve anlam birliğine her zaman uyduğunu söyleyemeyiz. Bu oluşumda özensizlik kadar, hukukun üstünlüğü ilkesini umuzsamazlık da vardır.
Anayasa’nın 6. maddesi “egemenliğin devri”ni engelliyor. Yasa yapma yetkisi doğrudan yasama organının görevidir. Yasanın geçerliği yetkili organca yapılmasıyla ilgilidir. Ancak unsurlarının sağlıklı olması da zorunludur. Bu nedenle demokratik sistemin kurumsal yapılanması yasama yetkisinin denetimini yargıya vermektedir. Anayasa mahkemesinin işlevi yetki devrini içermez, yargısal denetimdir. “Kanunlar, Anayasa aykırı olamaz” kuralı 1924 tarihli Teşkilat-i Esasiye Kanununda da vardı. Ancak bu denetimin yargısal olarak denetlenmesinin kurumlaşması 1961 Anayasası ile olmuştur.
Anayasanın 88. maddesi “Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları iç tüzükle düzenlenir” demektedir. Ne var ki İç tüzük, Yasama Meclisinin işleyiş ve çalışması ile tasarı ve önerilerin yapısı ve yazılışı konusunda düzenleyici bir ayrıntılama yapmamıştır. Yalnızca İç tüzüğün 91. maddesi “temel kanunlar” için özel bir yöntem belirlemiştir.
AKP iktidarı, bir kez daha sermayenin çıkarları uğruna doğayı, emeği, tarımı, köylüyü, halk sağlığını ve kamusal denetimi hedef alan bir yasa tasarısı ile kimliğini belirtmektedir.13 Haziran 2025’te Meclis’e sunulan ve 19 Haziran’da jet hızıyla komisyondan geçirilmek istenen “Bazı Kanunlarde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, doğrudan doğruya bir talan ve gasp yasasıdır.
Adı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” olan bu teklif aslında; tek bir torba ile Maden Kanunu’nu, Zeytincilik Kanunu’nu, Mera Kanunu’nu, Orman ve Çevre kanunlarını, Elektrik ve Enerji Piyasası Düzenlemeleri’ni birer birer hükümsüz kılmayı ve tüm planlama yetkisini toplumun faydasından çok şirketlerin çıkarlarını gözeten merkezi otoriteye devretmeyi hedeflemektedir.
Hazırlık süreci kapalı kapılar ardında; halktan, meslek örgütlerinden, bilim insanlarından, doğrudan etkilenecek milyonlardan gizlenerek yürütülmüştür. Ne bir kamuoyu istişaresi yapılmış ne bir uzman görüşü alınmıştır. Meslek kuruluşlarının, sendikaların, bilim insanlarının dışlandığı bir yasa süreci, halkın değil sermayenin çıkarlarını korur. Bu keyfilik, Anayasa’nın eşitlik ve katılımcılık ilkeleriyle açıkça çelişmektedir. Bu da, açıkça göstermektedir ki yasa, şirketler için, şirketlerle birlikte yazılmıştır.
Bu yasa teklifi doğaya, emeğe, halk sağlığına, meslek etiğine ve kamusal haklara yönelik kapsamlı bir saldırıdır. Çünkü; Zeytinlikler maden şirketlerine, Meralar enerji projelerine, Ormanlar özel sermayeye, köylünün, emekçinin geçim kaynakları ise belirsizliğe açılmaktadır.
Meclis çalışmasında zaman zaman “temel kanun” niteliğinde olmayan kimi kanunların bu yöntemle görüşüldüğü ve yasalaştırmada milletvekillerinin katkılarının sınırlandırıldığı ileri sürülmektedir.
Kamusal kararlar; kamu yararına, ekolojik dengeye ve sosyal adalete dayanmalıdır.
Doğayı, emeği, halk sağlığını ve yaşam alanlarımızı ve halkımızın hakları her aşama da tartışılamaz şekilde korunacaktır.