Müfit Demirkol
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. DOĞU ANADOLUMUZ

DOĞU ANADOLUMUZ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

BÖLÜM – 2

Türkiye’nin etnik yapısı üzerinde daha birçok yazar ve araştırmacı tarafından, Kürtlerin menşei hakkında elde mevcut belgelere istinaden son yıllarda kapsamlı çalışmalar yapılmıştır.

Kürtlerin menşei hakkında elde mevcut belgelere istinaden makale ve eserler yazılmıştır. Bu tespit ve değerlendirmelere itibar etmek ve kulak vermek gereklidir.

Zira son yıllarda konu hakkında elde edilen ve sahip olunan kaynak sayısında ciddi artışlar meydana gelmiştir. Bunlardan ilk akla gelen, “Türkiye’nin Etnik Yapısı’’ isimli çalışması ile Ali Tayyar Önder ile “Kayıp Türkler’’ isimli çalışmayı yapan Ali Rıza Özdemir’dir.

Söz konusu yazarların yaptığı araştırmalar ve bunun sonucunda ortaya koydukları eserler, Kürtlerin menşei ile ilgili önemli ip uçları vermektedir. Örneğin, 1925’te İngilizlerin kışkırtmasıyla patlak veren Şeyh Sait İsyanının ardından kurulan istiklal mahkemesinde yargılananlardan biri de, İzol Aşiretinin reisi Hacı Kaya idi.

Mahkeme reisi Mazhar Müfit, Hacı Kaya’ya Türk mü, yoksa Kürt mü? olduğunu sorduğunda, Hacı Kaya’nın verdiği cevap ilginçtir. Aşiret reisi Kaya “Ben Türk’ün Kürdüyüm’’ demiştir.

Diğer yandan, Kürtlerin Türklüğünü savunan tez temelde İskitlerin Türk olduğu ve Kürtlerin, İskitlerin Kafkasya’nın kuzeyinden gelip Doğu Anadolu ve Van Gölünün bir bölümünü işgallerinden sonra ortaya çıktığı görüşüne dayanmaktadır.

Yukardaki çalışmalar, dış güçlerin ve onların emrindeki iç bölücülerin bizden koparmaya çalıştıkları insanların, esasında Türk Milletinin bir bölümünü meydana getirdiği ve onun ayrılmaz parçası olduğu gerçeğini bilimsel delillerle ortaya koyan çalışmalardır.

Kürtlerin Orta Asya’da yaşayan bir Türk boyu olduğunu gösteren tarihi bulgular içinde en çarpıcı olanı “Yenisey ve Elegeş’’ yazıtlarıdır. Bu yazıtların incelenmesiyle ortaya çıkan somut gerçek şudur: “Bugün artık tartışılmaz bir gerçek olarak bilinmektedir ki, Kürtlerin de ana yurdu Orta Asya’dır ve Kürtler öz köken itibariyle Türktürler.’’

Orta Asya’dan, Orta Doğu‘ya Türk olarak gelen Kürtler ise burada, İran ve kısmen Arap un-surlarla ve de içlerinde Türklerin de bulunduğu küçük yerli unsurlarla karışarak yeni bir dil, yeni bir kültür, yeni bir kimlik oluşturmuşlardır. Bu yeni unsur, 8. yüzyıldan itibaren bölgeye gelmeye başlayan Türkler ve 9. yüzyıldan itibaren özellikle 1071 ve sonrasında Doğu Anadolu, Kuzey Irak, İran’ın Anadolu sınırı ve Suriye’ye hakim olan Oğuz Türk’leri ile yeni bir kaynaşma yaşamıştır ve bu kaynaşma 900 yılı aşkın bir süredir devam etmektedir.

Bugünkü Kürt tabakası dil, coğrafya, tarih bilimlerinin bütün verileriyle açıkça kanıtlanmaktadır ki, baskın olarak Türk ve kısmen Fars ve Arap ve azınlık olarak yerli unsurların kaynaşmasıyla oluşmuş bir etnik kimliktir. Türkmen kökenli Kürt aşiretlerinin her ne kadar Arap ve Fars kültürü etkisi altında kalmış olsa da, Kürt etnik kimliği esası ve özü itibariyle Türk’tür.

Aşiret konusuna gelindiğinde, doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki kültürel yönden Türk-Kürt ortak örf ve adetlere aşağıdaki hususlar örnek olarak verilebilir: Söz konusu örnekler, bölgemizde yaşayan vatandaşların ve aşiretlerin Türk asıllı olduğunu göstermektedir.

Anadolu’da yaşayan yaşlı Kürtler, bugün dahi Orta Asya’da Türklerin kullandıkları hayvan takvimi ile mevsimleri değerlendirirler. Aynı şekilde, kirvelik, yas tutmada saç kesilmesi ve yüz yırtılması, erkek çocuğa altın küpe takılması, davul zurnalı toplu oyunlar, kurt köpeğinin uğurlu, tavşanın uğursuz sayılması, değnek (cirit) oynama ve altın, gümüş, para serpme, kıymetli misafirlere koyun başı ikram edilmesi gibi adetler aynıdır.

Diğer taraftan, kızını evlendiren aile, başına kırmızı bir bez bağlaması geleneği, günümüzde evlenen kızın beline kırmızı kurdele bağlanması şeklinde devam etmektedir. Bunun anlamı: “Ciğer paremi sana kurban veriyorum. Bundan sonra canı, namusu dâhil her şeyi sana aittir’’ demektir.

Yine Türk-Kürt ortak geleneklerimizden, cenazenin arkasından ağıt yakılması, cenaze çıkan evde birkaç gün yemek pişirilmemesi, komşuların ikramı ile yetinilmesi gibi gelenekler bu-gün de aynıdır.

Bugün Türkiye’de Türk ve Kürtler birbirleriyle kaynaşmış olarak yaşamaktadırlar. Milli kültürümüz ve manevi değerlerimiz müşterektir.

Türkü Kürde, Kürdü Türk’e, Alevi’yi Sünni’ye kırdıran dünkü emperyalist siyaset bugün aynı tezgâhı tekrarlamakta, Amerikan mandacılığına sığınan Kürt liderleri ile, çok uluslu diploma-si ve yerli işbirlikçileri ile, ırk ve mezhep ayrılıkları ile kışkırttığı Kürt şovenizmi ile sınırlarımızın ötesinde ve ülkemizde yıllardır uğursuz oyunlar oynanmaya devam etmektedir.

Aşiret kavramını ve bu kavramın temsilcisi gibi gözüken aşiret reisliği payesini güden ağalık rejiminin ne boyutta bir saçmalık olduğunu da kabul etmek gerekir.

Din korkusunun arkasına sığınarak çeşitli menfaat yollarını kendine bağlamaya çalışan ağalık rejimine son vermenin zamanı gelmiştir

DOĞU ANADOLUMUZ
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Notice: ob_end_flush(): Failed to send buffer of zlib output compression (1) in /home/milasciz/public_html/wp-includes/functions.php on line 5471