Müfit Demirkol
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. DOĞU ANADOLUMUZ

DOĞU ANADOLUMUZ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

BÖLÜM – 1

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, kadim medeniyetlerin kavşak noktasında yer alan ve bu nedenle farklı dil ve inancın bir arada yaşadığı çok kültürlü bir mozaiktir.

Osmanlı Devleti, farklılıkları bir arada yaşatmayı ve uzlaşıyı devletin bekası açısından önemli bir ilke haline getirerek uzun yıllar bu bölgeyi yönetmiştir. Bölgedeki beylikler, aşiretler ve tarikatlar mahalli boyutta idarî ve dinî otorite olarak toplumun kültür, inanç ve değerleriyle yaşamasında önemli roller üstlenmişlerdir. Bu nedenle Osmanlı Devleti, özellikle 19. Yüzyılın ilk çeyreğinden sonra bölgede yayılan Nakşibendî-Hâlidî şeyhleri ile karşılıklı yakın bir iletişim içerisinde olmuştur. Bölgedeki beyliklerin 1845 yılından itibaren kaldırılmasıyla tarikatların ve şeyhlerin fonksiyonu daha da artmıştır. Özellikle 1860’lı yıllardan itibaren otoritesini artıran Hâlidî şeyhler nedeniyle, sosyal hayatta sivil bir yönetim tarzı olarak Halidîlik Dönemi diye isimlendirilen bir süreçten bahsedilebilir.

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte medrese ve tekkelerin kapatılması gibi dini konularda gerçekleşen köklü değişiklikler, öncelikle bölgenin sosyolojisini ve köklü iç dinamiklerinde etkili olmuştur. Bu değişiklikler, devlet-din ilişkisi boyutunda başlamasına rağmen, bölgedeki algısı zaman içerisinde etnik boyuta evrilmek suretiyle günümüzde yaşanan bazı sorunların temelini teşkil eden tetikleyici bir fonksiyon icra etmiştir.

Türkiye’de nüfusun çoğu İslam dinine mensuptur. Ülkedeki Müslümanların çoğunluğu Sünniliğin Hanefi mezhebine bağlıdır. Günümüzde modern Türkiye’yi oluşturan bölgede İslam’ın yerleşik varlığı, Selçukluların Doğu Anadolu’ya doğru genişlemeye başladığı 11. yüzyılın son yarısına kadar uzanmaktadır.

Birçok anketin sonuçlarına göre Türkiye’deki Müslüman nüfusun oranı %94’tür. Çoğunluğu oluşturan Sünniliğin mensuplarının dışında kalan Alevilik, Caferilik ve Nusayrilik gibi mezheplerin mensupları nüfusun %9’unu oluşturuyor.

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden itibaren önce kültürel, sonra siyasi ve etnik bir sorun olarak ortaya çıkan Kürt / Kürtçülük meselesine etnik sorunlar açısından bakıldığında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürt vatandaşlarımızın nereden ve nasıl geldikleri, şecere ve menşelerinin ne olduğu önem arz etmektedir.

Şu hususu peşinen belirtmek ve kabul etmek gerekir ki, yapılan araştırmalar ve incelemeler ışığında, Kürtlerin de diğer Türk Boyları gibi Orta Asya kaynaklı, Turani bir kavim oldukları çeşitli bilim adamları tarafından çok açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Bitlis Beylerbeyi Şerf Han’ın yazdığı Şerefname’de, Kürtlerin kökenlerinin büyük ölçüde Turani (Asyatik) olduğu ve Oğuzlar’ın Üçok koluna mensup Buğduz soyundan geldikleri, daha 16. yüzyılın sonlarında tespit edilmiştir.

Bu teze karşı çıkan tezlerden en önemlisi, Kürtlerin Arap ve Fars kökenli olduğudur. Arap-Müslüman coğrafyacı Mesudi tarafından Kürtlerin Arap kökeninden geldiği savunulmaktadır. Kimi tarihçi ve araştırmacılara göre de, Kürtlerin Anadolu’nun yerli halkı olduğu tezi ileri sürülmektedir.

Kürtlerin asli kökenlerinin Türk olduğu tezi, veya bunun böyle olmadığını iddia eden karşı tezler üzerine 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarından itibaren pek çok bilim insanı ve araştırmacı tarafından detaylı  çalışmalar yapılmıştır.

Kürtlerin köken itibariyle Türk olduğu tezini yakın tarihimizde ilk savunan Diyarbakırlı değerli fikir adamımız Ziya Gökalp olmuştur. Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt aşiretleri üzerinde çeşitli incelemeler yapan merhum Gökalp, yapmış oluğu araştırma ve incelemeler neticesinde bu aşiretlerin Türkmen olduğu kanaatına varmış ve bu konuda çeşitli raporlar hazırlayarak “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler” adı altında kitaplaştırmıştır.

Sosyolji üzerine yazılar yazarak Türk fikir hayatının öncülerinden biri olan merhum Gökalp, kendi etnik menşei hakkında şunları söylemektedir:“Cedlerim (atalarım) Türk olamayan bir bölgeden (Diyarbakır-Çermik) gelmiş olsalar bile, kendimi Türk sayarım. Çünkü bir adamın milliyetini tayin eden ırkî menşei değil, terbiye ve duygularıdır.’’

Ziya Gökalp’in milli kimlik hakkında yukardaki görüşleri, modern Türkiye’nin millet-vatandaş anlayışına esas olmuştur.

Kürtlerin asli kökenlerinin Türk olduğu tezini bilmsel temelde ele alan Prof. Dr. Mehmet Eröz, Kürtlerin Türk oldukları gerçeğini ısrarla vurgulayarak, Kürt kültürünün Doğu ve Güneydoğu’da Arap ve Fars kültür tesirleri altında oluştuğunu ve Türk milli kültürünün bir alt kültür unsuru olduğu belirtilmiştir.

Devam edecek…

DOĞU ANADOLUMUZ
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Notice: ob_end_flush(): Failed to send buffer of zlib output compression (1) in /home/milasciz/public_html/wp-includes/functions.php on line 5471