“Kalem Oynatmak” deyiminin anlamı; yazı yazmak, bir yazıyı düzeltmek, bir yazıda değişiklik yapmak. Ama, genel olarak belgelerde yapılan usulsüz (yasaya, kurallara aykırı) işlemler için de kullanılır. Kalem, gazetecilik ve yazarlık mesleğinin simgesidir. Örneğin; yazar, “kaleme alır”, gazetecinin “kalemi satılık değildir” gibi…
Gazetecinin de herkes gibi bir dünya görüşü, inancı, siyasal tercihi vardır. Mesleğini yaparken, haber yazarken “nesnelliğini” korumalıdır; gerçekleri aktarmalıdır. Köşe yazarı kendi yorumunu da katabilir, ama bunu herkese dikte edemez. “Doğru” kişilere, koşullara, döneme göre değişebilir. “Gerçek” ise tektir. Gazetecinin görevi GERÇEĞİ – saptırmadan – yansıtmaktır.
Üniversitede mesleksel derslerin yanı sıra “Basında Özdenetim” konulu “Etik” eğitimi açısından önemli konferanslar veriliyordu. Mezuniyetimiz sonrasında, “Meslek Etiği” başlıklı dersler de programa konulmuş ve genelde aralarında bizim okul (Ankara Üniversitesi Basın – Yayın Yüksekokulu) mezunlarının da bulunduğu tanınmış, deneyimli, saygın gazeteciler bu derslere konuşmacı olarak katılmışlar. Son yıllarda, meslek büyüklerimizin kurduğu sosyal medya hesaplarında, sayfalarında mesleğe, çalışanlara, meslek örgütlerine ilişkin -yapıcı, bilgilendirici, öğretici – paylaşımlar yapılıyor. Ama ara sıra bu ortamları, kendi benini doyurmak (egosunu beslemek) için kullanan, yalan yanlış paylaşımlar yapanlar da var. İşte bunu görünce dayanamayıp, tepkimi gösteriyorum. Şöyle:
Muğla’da (bildiğim kadarıyla Bodrum’da) gazetecilik yapan, genç bir kadın, yaklaşık bir yıl önce bana arkadaşlık isteği gönderdiğinde, ortak arkadaşımız olan okuldaşlarımı ve meslektaşlarımı gördüğüm için kabul etmiştim. Yazdıklarını sürekli ayrıca özelden iletmesi, herkesi etiketlemesi, yazılarının aşırı uzunluğu ve kullandığı dil beni rahatsız ettiği için ve birkaç meslektaşımdan da hakkında duyduğum olumsuz eleştiriler nedeniyle, arkadaşlarım arasından ve takipten çıkardım. Bugün, bu kadının üyesi olduğum Facebook “Beyaz Sayfa” topluluğunda yaptığı video paylaşımı izleyince, altına uzunca bir yorum yazdım. Hemen sonra baktım ki; paylaşımı göremiyorum ve kadın beni engellemiş! Belli ki; hem alaylı hem mektepli deneyimli gazetecilerin bulunduğu bu sayfada, yerel yöneticileri, hatta bazı meslektaşlarını ad vermeden kötüleyerek, kendisini mağdur ve haklı gösterip taraftar kazanmaya çalışıyor.
Ben de sayfada şöyle yazdım:
B.C.’yi (Adı önemli değil bence) yaklaşık bir yıl boyunca sosyal medyadan izledim. Oldukça uzun çetrefilli, eleştirel, eleştirisi çözüm getirmekten çok, öfkesini ve kızgınlığını yatıştırmaya, birilerini hedef göstermeye yönelik yazılarını okumamaya başladım. (Ben de yaklaşık 13 yıl önce, Milas ve Bodrum yerel basınında yazmaya başladığım dönemde; belediyeyi de iktidarı da yeri geldiğinde eleştirdim, aleyhlerinde haber yaptım. “Belediyede iş vermedikleri için böyle yazılar yazıyor” diyen de oldu. “Solcu, AKP aleyhinde yazıyor” diyen de oldu…) Ancak, Muğla’da gazetecilik yapan birkaç meslektaşım, “İşi gücü CHP’yi, Ahmet Aras’ı karalamak olan bir gazeteci kadın var. Sen de onu takip ediyorsun. Troll o…” diye uyarıda bulununca, takipten çıktım.
İzmir’de de çok eski ve deneyimli bir arkadaşımın İzmir meseleleri üzerine yazılarını, videolarını yıllardır izlerdim. Ne zaman eşi belediyedeki işinden çıkarıldı ve sürekli belediye aleyhine, başkanlar aleyhine haber yapmaya başladı; o arkadaşımın paylaşımlarını dikkate almamaya başladım artık.
Meslektaşların birbirlerini desteklemediği, meslek örgütlerinin işlevsizleştiği, bazı üst düzey yöneticilerin gazetecileri hedef gösterdiği doğrudur. Ama; bence ilkeli ve etik değerlere bağlı bir gazetecinin, alnı ak, vicdanı rahatsa mesele de yoktur.
Not: Ayrıca, “Basın Savcılığı” diye bir kurum, unvan yoktur. (Çünkü, videosunu paylaşan kadın gazeteci, yerel yöneticilerin, yazılarından rahatsız oldukları gazetecileri “Basın Savcısı”na şikayet edebileceklerini dile getirdi! Oysa, gazetecilikte öncelikle devreye sokulması gereken “Cevap ve Düzeltme Hakkı” uygulaması vardır… Neyse, uzun uzun olması ve yapılması gerekenleri yazmayayım.)
Yorumda da belirttiğim gibi; bence ilkeli ve etik değerlere bağlı bir gazetecinin, alnı ak, vicdanı rahatsa mesele de yoktur. Ancak, kalemini satan, kiraya veren bir gazeteci kadar; “kalemini egosunun oyuncağı yapan” da ahlaki açıdan zayıftır. Gazeteci, ünvanını, çalıştığı kurumun olanaklarını kullanarak, kendisi ve yakınları için çıkar sağlıyorsa; kendisinin ya da yakınlarının çıkarları zedelendiği için kalemini oynatıyorsa; etik kuralların dışına çıkmıştır. Makamını, unvanını, siyasal gücünü kullanarak yolsuzluk yapan yöneticilerden farkı yoktur.
Güvenirliğini ve saygınlığını yitiren o gazeteciye en büyük cezayı da okuyucu, (bilinçli hedef kitle) verir aslında… Ama, günümüzde yönetici ve siyasetçiler arasında yolsuzluk, haksızlık yapanlara ne gibi yaptırımların uygulandığı tartışmalı.