2. Bölüm
Topluca sergilenen oyunların sosyal hareketliliği veya heyecanları, inançları veya dini uygulamaları, hatta gündelik hayatın farklı yönleri, ekonomik tutum ve davranışları önemli bir biçimde anlamlandırıldığı görülmektedir.
Yukarıda altını çizdiğimiz kültür çevreleri, bir oyunu sergilerken onu kimin, nerede, nasıl ve niçin ortaya çıkardığı pek önemsenmez; zaten bu nokta çoktan unutulmuştur bile… Kişilerin o toplum içindeki sınırlı ömrü, oyunu düzenleyen kişinin adının çabucak unutulmasına yol açınca ve oyun o toplumun kişileri tarafından kabul edilip anlamlandırılınca, artık isim önemli değildir. Oyun herkese mal olmuş, ona toplum sahip çıkmıştır. Böylece halk biliminin, yani folklorun en başta istediği “anonim olma” özelliğini, artık kazanmıştır. Oyunu yaratan veya düzenleyen unutul muş ama, oyunun zamanını, özelliklerini ve hareketlerini belirleyen gelenek, yaşatılmayı sürdürmüştür.
Daha önceki sayfalarda sözünü ettiğimiz kalıp yargılardan olan gelenek, toplumsal yapı içerisinde bu kez oyun biçiminde insanların karşısına çıkmış tır. Elbette her geleneğin bir oyunla anlatılması veya aktarılması söz konusu değil; ama şurası bir gerçek ki, her oyunda herhangi bir geleneğin kendisini veya izlerini kolaylıkla görmemiz mümkündür.
Geçmiş yüzlerce yıl her milletin tarihinde unutulmaz hatıralar bırakmıştır. Savaşlar, iç ve dış göç, sınırların tekrar tekrar çizilmesi yüzünden ortaya çıkan aile, boy ve aşiret bölünmeleri, arazi anlaşmazlıkları, üretim ve tüketim ile ilgili özel günler, bayramlar, eğlenceler, yas törenleri, mevsime bağlı takvim kutlamaları, dini inançlarla ilgili yapılanlar, avcılık vb. daha bir çok olayın insanları çok uzun süre meşgul ettikleri bilinmektedir.
Bunların bir bölümü atalardan aktarılan kültür ögeleriyle işlenmiş, süslenmiş, müzik ve ritm olgusuyla donatıldıktan sonra hareket ögesiyle zenginleştirilmiş ve bu gelenek veya yaşanılmış olaylar, hatıralar, bir duygu ve düşünce eseri olarak hareketle anlatımı yeğlemiş, nihayet aynı kültür çevresinden gelen ve oyunun anlatıldığını kolayca çözebilen insanlara, bir oyun biçiminde sunulmuştur.
Sözgelimi, kavga ve savaş dönemlerinden kalan “kılıç-kalkan”, evlenme törenlerinden kalan “karşılama”, dini inançların uygulanmasından kalan “semah”, kırsal hayatın içinden benzetme yoluyla yaşatılan “ördek” veya “kartal”, meslek veya iş hayatından kalan “heyamola”, “esnaf” veya “dibek” oyunları, kökenlerini belirli geleneklerden alan ve günümüzde de sergilenen oyunlar arasında sayılmaktadır.
Burada şu noktayı da belirtmekte yarar vardır. Her ne kadar oyunların öyle veya böyle bir gelenekten kaynaklandığı kabul edilirse de, bütün oyunlar için zaman zaman birtakım değişikliklerin, eklemelerin veya çıkarmaların yapıldığı da bilinmektedir. Bunu bir oyuncu çeşitli sebeplerden yapabildiği gibi, başkaları da farklı görüş ve düşünceleri uygulamak istediğinden, sanat yapısını daha yukarılara çıkarmayı düşündüğünden, estetik kavramıyla oyunu süsleyip işlemeyi hayata geçirme arzusundan ve birçok sebeplerle, oyunlar üzerinde durduğunu, bu değişikleri nasıl yapacağı veya neden yapması gerektiği konusunda düşünceler üretip, bunları gerçekleştirdiğini de elde mevcut belgelerden veya tanıkların ifadelerinden, derlemelerdeki notlardan anlayabiliyoruz. Çerçeve yazılarımızdan biri, bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır.
Devamı gelecek makalemizdedir…