2. Bölüm
(Geçen makalemizden devam)
Başka bilim dalları kültür konusuna biraz daha farklı yaklaşmışlar, değişik tanımlar ortaya koymuşlardır. Toplum hayatını, geçiş dönemlerini, aktarılanları, uygulamaları daha yerli yerine oturtabilmek için bu tanımların bazıları işleyeceğimiz konulara daha çok ışık tutacak ve bu aydın latılmış yolda yürümemiz daha kolay olacaktır.
“Kültür, bir toplumun mirasıdır. Genel olarak insanlığın bütün sosyal mirasını, özel olarak da bu mirasın zorlayıcı yönlerini ifade eder” diyen Ralph Linton’un yaklaşımı, doğrudan doğruya atalardan aktarılan ve bütün insanlığın malı olan ürünlerden hafeket e Bu tanıma karşılık Otto Klineberg, “toplumun içinde bulunduğu çevrenin belir lediği yaşayış biçimi” diye coğrafyayı ve çevreyi öne çıka rırken, Clyde Kluckhohn “bir halk topluluğunun farklı yaşa yış biçimi ve bütün hayatıyla ilgili düşünceleri, plünları” diyerek topluluklar arası farklı görüntülere ağırlık vermek istemiştir. Toplumla ilgili başka bir tanım, “kültür, top lumdaki geçmiş davranışların biriktirilerek aktarılan sonuç larıdır.” biçiminde ortaya konurken hem eski bilgilerin, hem de bunlara yeni bilgilerin ve davranışların eklendikten sonra aktarılmasına önem verilmiştir.
Öyle veya böyle, ifade edilen bütün bu tanımlar, bir yandan birbirinden uzaklaşır gibi görünürken, diğer yandan birbirini tamamlayan veya birinin eksik bıraktığına destek veren tanımlar olarak kabul edilebilir. Esas olan insandır, insanın bilgi sahibi olmasıdır, bu bilginin aktarılması, – paylaşılmasıdır. Bir tek kişiye ait olan bilgi, diğer insanlarla paylaşılmadıgı, dıger kuşaklara aktarılmadıgı ve başka topluluklarla işlenmediği takdirde, kültür kavramının ‘t çerçevesi içinde yer alamayacaktır.
Karşımıza bu düşünceler çıkınca; kişinin ilişki kuracağı, iletişim sağlayacağı topluluklar, gruplar, sınıflar, birlikler, dernekler vb. söz konusu olmaktadır. Kültür, kişiyle birlikte bütün bu kümeleşmelerin meydana getirdiği bir sosyal yapı içinde daha da önem kazanmaktadır. Bu yapıyı oluşturan farklı ögeler tek başına bu yapıyı açıklayamaz. Ona diğer ögelerin yardımcı olması, birlikte hareket etmesi ve sonuçta ögelerin bir bütünlük oluşturması gerekmektedir. Bunu sergilenen bir tiyatro eserine benzetebiliriz. Oyunu yazan, oynayan tek değildir, ona yardım eden bir çok kişi başarılı bir gösteri elde edebilmek amacıyla kendi üzerlerine düşen görevleri büyük bir sorumlulukla ve en iyi bir biçimde ortaya koymak isterler. Dekorcu, terzi, boyacı, ayakkabıcı, makyöz, ışıkçı, müzisyen, suflör ve daha niceleri sahnede eseri dile getiren kişinin yardımcısıdırlar. Bunların birinin bile işini baştan savma yapması, sahnedeki sanatçının başarısız olmasına yol açar.
Sosyal yapı içinde be lirlediğimiz kişi, grup, sınıf, dernek, birlik vb.nin belki her biri, kendi ken dine yeter bir durum veya oluşum içinde görüne bilse de, bütünlüğe hiz met eden, o bütünlüğün bir parçası olan öge lerdir. Dolayısıyla kültür kavramı, sosyal yapının hem parçalarından, hem de bu parçaların oluşturduğu bütünlükten ayrı olarak düşünülemez. Başka bir benzetme ile durumu açıklığa kavuşturmak daha doğru olacaktır. Bir evin yapılabilmesi için önceden düşünülmesi gereken işler vardır. Yer seçimi, arsa bulunması, bürokratik izinler ve işlemlerin yapılması, temelin hazırlanması, nasıl önceden düşünü lecekse, kullanılacak demir, çimento, tahta, çivi, boya, taş, tuğla vb. malzemenin de sağlanması gerekmektedir.
(Devamı gelecek makalemizdedir.)