Bir ülke bazen rakamlarla ölçülmez. Ekonomik veriler, büyüme oranları, dış ticaret dengeleri.. Bunların ardında asıl görünmeyen bir gerçek varsa o da halkın ruh hali. İşte bugün, bu topraklarda asıl kriz, ekonominin ötesinde bir noktada yaşanıyor. Bu toplum, ruhsal bir çöküşün eşiğinde, sessiz ama derinden bir fırtına içinde…
PAZARDA ETİKET DEĞİL, RUH SATIR SATIR YORGUN
Eskiden pazar yerinde insanlar pazarlık yaparken sesler yükselirdi; şimdi yüzler düşüyor. Alınan domatesin, patatesin hesabı artık sadece mutfağı değil, morali de etkiliyor. İnsanlar pazardan sadece filelerini değil, omuzlarında ağır bir yorgunluğu da eve taşıyor.
“Bu ay kirayı nasıl vereceğim?” sorusu, milyonlarca evde ortak bir nakarat gibi tekrar ediyor. Çocuklarının gözlerinin içine bakan anne-babaların sessiz kaygısı, hiçbir istatistikte yer almıyor.
UMUTSUZLUĞUN SESSİZLİĞİ
Bugün bu ülkede ruh halini üç kelime özetliyor: Umutsuzluk, tükenmişlik, öfke.
Umutsuzluk, çünkü yarının ne getireceği bilinmiyor.
Tükenmişlik, çünkü her gün aynı krizlerle boğuşmaktan artık kimsenin gücü kalmadı.
Öfke, çünkü adaletsizliğin gölgesi hayatın her alanına sinmiş durumda.
Bu üç duygu, toplumu bir çember gibi sıkıştırıyor. Kimi içine kapanıyor, kimi sessizce hayallerini terk ediyor, kimi ise patlamaya hazır bir sabırla sokaklarda dolaşıyor.
GÜVEN KIRIKLARI
Güven, toplumların en görünmez ama en güçlü harcıdır. Bugün o harç dökülüyor. Devlete güven sarsılmış, siyasete güven yok olmuş, komşuya güven yıpranmış… İnsan, insana yabancılaşıyor. Birbirinin derdine omuz vermek yerine, herkes kendi çığlığında boğuluyor.
Böylesi bir yalnızlık, sadece bireysel değil, kolektif bir kırılma demektir. Kalabalıkların ortasında yalnızlaşan toplum, bir süre sonra kendi kendine yabancı bir ülkeye dönüşür.
GENÇLİĞİN BAVULLARI
Ülkenin en parlak umudu olan gençler, artık hayallerini bu topraklarda kuramıyor. Kimi yurtdışına çıkma planları yapıyor, kimi şehir değiştirmeyi düşünüyor. Ama bir kısmı hiçbir yere gidemiyor; sadece hayallerini bavula koyup kaldırıyor.
Bir ülke için en acı tablo budur: Gençlerin gelecek inancını kaybetmesi. Çünkü hiçbir toplum, gençliğini kaybederek ayakta kalamaz.
SESSİZ BİR PATLAMA
Toplum şu an bir “sessiz patlama” halinde. Kimse bağırmıyor ama herkes içten içe yanıyor. En tehlikeli öfke, en sessiz olanıdır. Çünkü o öfke, bir gün hiç beklenmedik bir anda sokaklara taşar. Bugün kahvehanelerde, iş yerlerinde, pazar yerlerinde dile getirilen şikâyetler, yarının toplumsal kırılmalarının işaret fişeğidir.
ÇIKIŞ ARAYIŞI
Peki, çıkış yok mu? Var. Ama bu çıkış, ne sihirli bir ekonomik formülde ne de tek başına bir siyasi değişimde gizli. Çıkış, önce insanların kalbinde, birbirine yeniden güvenmesinde, yeniden umut üretmesinde yatıyor.
Sanat, kültür, edebiyat, dayanışma… Bunlar sadece lüks değil, toplumsal ruhun yeniden ayağa kalkması için elzemdir. Çünkü toplumun çöküşü ruhlarda başlar; yeniden doğuşu da ruhlardan…
Bugün bu ülkenin en büyük ihtiyacı, sadece ekmek ya da para değil: Umut.
Umut olmadan hiçbir toprak yeşermez, hiçbir millet yeniden ayağa kalkmaz.
Ve biz, tam da bu dönemde, sessiz çığlıklarımızı duymayı öğrenmeliyiz. Çünkü halkın ruh halini görmezden gelen hiçbir iktidar, hiçbir düzen uzun süre ayakta kalamaz.
Bu toprakların mayasında direniş, umutta ise yeniden doğuş vardır. Yeter ki yeniden birbirimize inanalım.