Türkiye, coğrafyanın kader olduğunu kanıtlayan ülkelerden biri. Her kıtadan farklı gözler bize bakıyor, her biri başka bir yönümüzü görüyor.
İspanya için Türkiye, Akdeniz’in karşı kıyısında, göç ve ticaretle sınav veren bir ortak. Endülüs’ten miras kalan tarihsel hatıralar, bizi çoğu zaman “kültürel akraba” olarak hatırlatıyor. Ancak Brüksel’deki karar masalarında daha çok ekonomik ve göç politikaları üzerinden değerlendiriliyoruz.
İngiltere, Türkiye’yi NATO’nun en kritik taşlarından biri olarak okuyor. Londra açısından Ankara, hem Rusya’ya karşı denge unsuru hem de Ortadoğu kapısını açan bir anahtar. Ama İngiliz basını zaman zaman bizi “zor müttefik” diye tanımlıyor.
Fransa ile ilişkiler tarih boyunca hep gelgitli oldu. Paris, Türkiye’yi Akdeniz’de ve Afrika’da rekabetçi bir güç olarak görüyor. Bir yandan kültürel bağlar, diasporalar; öte yandan siyasal sürtüşmeler… Fransa’nın gözünde Türkiye hem “rakip” hem de “vazgeçilmez”.
Amerika içinse Türkiye tam anlamıyla “çifte dosya”. Washington, bizi güvenlik açısından vazgeçilmez bir NATO üyesi olarak görürken, dış politikadaki bağımsız çıkışlarımızı kimi zaman sorun, kimi zaman ise denge unsuru sayıyor. Türk SİHA’ları, ABD basınında artık sık sık “küresel oyun değiştirici” başlığıyla geçiyor.
Rusya, Türkiye’ye bakarken belki de en karmaşık hislere sahip. Hem Suriye’den Karadeniz’e kadar pek çok alanda karşı karşıya geliyoruz, hem de enerji, turizm ve ticarette ortaklığımız büyüyor. Moskova için Türkiye, “aynı anda hem rakip hem dost” olabilen nadir ülkelerden.
Cezayir, Osmanlı mirasıyla derin bağlara sahip. Onlar için Türkiye; güvenilir bir kardeş, ekonomik bir ortak ve sömürgecilik sonrası dayanışmanın sembolü. Cezayir basınında Türkiye çoğu zaman “Batı’ya karşı dik duran dost” olarak anılıyor.
Japonya’nın gözünde Türkiye, Asya’nın diğer ucunda yüzyılı aşkın süredir süregelen dost. Ertuğrul Fırkateyni’nin acı hatırası, 1985’teki Tahran tahliyesi ve deprem dayanışmaları Tokyo’da hâlâ anlatılır. Bugün ise Japon medyasında Türkiye, “savunma sanayiinde yükselen güç” olarak öne çıkıyor. Drone teknolojileri ve enerji projeleriyle Türkiye, Japonya için hem stratejik ortak hem de sıcak dost.
Çin açısından Türkiye, Kuşak-Yol projesinin “orta koridoru”nda kritik bir ülke. Pekin için Ankara, Avrupa’ya uzanan ticaret yollarının kavşağı. Ancak Çin, Türkiye’yi aynı zamanda Batı ile doğu arasında denge kurmaya çalışan, zaman zaman da rekabetçi bir aktör olarak görüyor. Çin medyasında Türkiye’ye dair haberlerde “bölgesel güç, enerji merkezi ve bağımsız ses” vurgusu dikkat çekiyor. Turizm ve eğitim alanında da Türk-Çin ilişkileri giderek artıyor.
Kısacası, dünyanın farklı noktalarından bakıldığında Türkiye aynı anda birçok yüz taşıyor:
Akdeniz’in kardeşi (İspanya, Cezayir),
NATO’nun kilidi (İngiltere, ABD, Japonya),
Rekabetçi komşu (Fransa, Rusya, Çin),
Kültürel dost (Japonya),
Kendi yolunu çizen bağımsız güç (hepsi için ortak).
Türkiye’nin hikâyesi aslında tam da bu çoklu bakışlarda saklı: Kimileri bizi dost, kimileri rakip, kimileri köprü, kimileri anahtar olarak görüyor. Belki de mesele, dünyanın bizi nasıl gördüğünden çok, bizim kendimizi nasıl görmek istediğimizde yatıyor.