Bir zamanlar parası olanın tatil yeri olarak bilinen Bodrum, bu yaz sezonuna enteresan bir yalnızlıkla girdi. Plajlar boş değil ama eskisi kadar kalabalık da değil. Sokaklarda gezen yabancı turist sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ve daha da tuhafı sahillerde artık şezlongdan çok “selfie” çekilmeye çalışanlarla dolu.
Turizmin kalbi olan Bodrum, bu yaz ne yerli ne de yabancı misafirini gerçekten ağırlayabildi. Peki neden?
Ekonomi diyebilirsiniz… Doğru. Hayat pahalılığı artık tatilin önüne geçmiş durumda. Asgari ücretle çalışan biri bırakın Bodrum’u, yaşadığı şehirde dondurma yemeye korkar hale geldi. Fakat mesele sadece ekonomi değil. Bodrum’un kendine biçtiği rol ile gerçekler artık örtüşmüyor.
“300 TL’ye ayran, 1000 TL’ye şezlong” haberleri sadece bir fiyat listesi değil; aynı zamanda bir zihniyetin dışa vurumu. Ne yazık ki Bodrum’un bir kesimi, misafiri müşteri değil, “fırsat” olarak görüyor. Bu da hem yerliyi kaçırıyor, hem yabancıyı düşündürüyor.
Elbette yabancı turist için başka caydırıcılar da var. Aşırı sıcaklar, artan ulaşım maliyetleri, bölgede yaşanan altyapı sıkıntıları ve Türkiye algısı… Hepsi üst üste eklenince, Akdeniz’in diğer limanları Bodrum’un yerini almaya başlıyor.
Ama en acı olan şu: Bodrum kendini hâlâ 2010’ların gözdesi sanıyor. Oysa dünya değişti. Turist artık lüks aramıyor, dürüstlük, doğallık ve huzur arıyor. Bu da 5 yıldızlı otelden çok, gölgede bir ağaç altı demek. Bu gerçeği göremeyen destinasyonlar, yavaş ama kararlı şekilde unutulmaya mahkûm.
Belki de Bodrum, kendine şu soruyu sormalı:
“Ben turizmi mi yaşatıyorum, yoksa turistin üstünden kendimi mi yaşatıyorum?”
Kuşkusuz Bodrum hâlâ güzel. Ama güzellik, tek başına yetmiyor artık.
Eğer aynaya bakmazsa, o güzellik de kimseye bir şey ifade etmeyecek.
Daha güzel bir hayat için yazmaya ve paylaşmaya devam.!