İsveç’in en büyük sabah gazetesi Dagens Nyheter’de küçük bir haber gözüme çarptı. Adı “günün haberleri” anlamına gelen Liberal çizgideki gazetenin bana göre önemli haberi şöyle:
“BM: 1967’den bu yana en fazla sürgün”
“Birleşmiş Milletler Örgütü’nün (BM) bildirdiğine göre, Batı Şeria’da kitlelerin kaçmaya zorlanması İsrail’in altmış yıl kadar önce işgale başlamasından sonraki en yüksek düzeye ulaştı.”
“Ocak ayında Batı Şeria’da İsrail askerlerinin operasyonlarına başlamasından bu yana on binlerce insan kaçmak zorunda kaldı. BM’in Filistinli mültecilere yardım organı UNRWA Sözcüsü Juliette Touma, bölgede iki binli yıllardan bu yana en uzun operasyonların sürdüğünü söyledi.”
İsrail’in Filistin’e karşı uyguladığı işgal ve etnik temizlik siyaseti ve uygulamaları İsveç kamu oyunda günden güne büyüyen bir tepkiye neden olurken hükümet ve basın neredeyse üç maymunu; “görmedim, duymadım, konuşmuyorum”u oynuyor.
İsveç Filistinli yaralı çocukları, tedavi için bile olsa İsveç’e sokmuyor.
Biz zamanların tarafsız, insancıl İsveç’ine ne oldu?
1986’da zamanın Sosyal Demokrat Başbakanı Olof Palme’nin öldürülmesi bir bakıma o İsveç’e yapılan bir suikast idi sanki.
Palme zamanında Filistinlilere bir temsilcilik bile açılmıştı Stockholm’de. Palme haksızlık karşısında konuşurdu. ABD’ye de Vietnam Savaşı sırasında sert eleştiriler yöneltmiş, Vietnam elçisiyle yürüyüşe katılmış, sert konuşmalar yapmıştı. ABD tepkisini İsveç büyükelçisini çekerek göstermişti. Olof Palme Arafat ile, Castro ile dosttu.
Palme, yalnız AB’nin değil Sovyetler Birliği’nin Macaristan, Çekoslovakya ve Afganistan işgallerine karşı çıkan, lanetleyen bir liderdi.
Tarafsızlık, insancıllık yaşamsal önemdeydi. Terkedilmesi düşünülemezdi.
Palme’nin yerine gelen İngvar Carlsson da bir süre aynı çizgiyi sürdürmeye çalıştı. Ne var ki, yavaş yavaş vurdumduymazlık arttı. Hele 1996’da Göran Persson’un başbakan olmasıyla Amerikancılık, İsrail yanlılığı, acımasızlık arttı.
Gelen gideni feci şekilde arattı.
Sonunda “olmaz – olamaz” dediğimiz şeyler oldu.
İsveç’in geldiği nokta AB, NATO üyeliği, ABD’ye on yedi üs, İsrail yalakalığı…
Çocuklara bile acımayan bir gaddarlık.
Ne yazık ki, insancıl İsveç halkı artık sesini ancak sokaklarda, meydanlarda ve sosyal medyada duyurabiliyor.
Yıllardır yaşadığım ikinci yurdum İsveç’in geldiği noktaya üzülüyorum, isyan ediyorum.
Mücadelemiz İsveç’te de sürüyor.