Memlekette yeni bir tür çıktı: “Ben kitap okumam, ben hayatın kendisini yaşarım” tayfası. Çok tehlikeliler. Çünkü her şeyi bilmiyorlar, ama bilmiyor oluşlarını öyle bir özgüvenle taşıyorlar ki, insan kendinden şüphe ediyor.
Geçen biri diyor ki: “Ben kitap okumuyorum, gözümle görüyorum.” Ya birader, gözle gördüğün şeyin %70’i reklamlardan, geri kalanı da YouTube yorumları… Neyin gözleminden bahsediyorsun?
Kitap okuyanlara “kitap kurdu” diyenler var ya, onlara da bayılıyorum. Sanki virüs gibi bulaşıcı bir şeymiş gibi söylüyorlar. “Aman Ali’ye fazla yaklaşma, kitap okuyor, kafası karışık onun.” Sanki kitap okuyunca beyin akışkan bir maddeye dönüşüyor da, yer çekimine meydan okuyor.
En güzelini de geçen gün kahvede duydum. Adam, gazetede bir köşe yazısı okuyan arkadaşına şöyle dedi:
“Boşver abi ya, millet Ay’a çıktı, sen hâlâ yazı mı okuyorsun?”
Yani uzay çağındayız, o hâlâ okumayı çağdışılıkla suçluyor. Gerçekten vizyon dediğin şey bazen eksik doğuyor.
Bu tayfanın en büyük korkusu bilgi. Çünkü bilgi sorumluluk getirir. Bilgili insan düşünür. Düşünen insan soru sorar. Soru soran insanın peşinden kimse “koçum benim” diye bağırmaz. O yüzden de sloganlara bayılırlar: “Ben hislerimle hareket ederim.” Bravo, hisset bakalım ekonomi neden çöküyor.
Ama üzülmeyin. Kitap okuyanlar hâlâ buradalar. Sessiz sakin, kütüphanelerde, ev köşelerinde, kafelerde… Arada size gülüyorlar, ama ses etmiyorlar. Çünkü bilirler ki siz hayatın özünü “dizilerde” çözdünüz zaten.